Hukuk Fakültesi Koleksiyonu
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.11779/1935
Browse
Browsing Hukuk Fakültesi Koleksiyonu by Access Right "info:eu-repo/semantics/openAccess"
Now showing 1 - 20 of 98
- Results Per Page
- Sort Options
Conference Object 2547 sayılı Kanunun Rektör Atamasına İlişkin Hükmünün Anayasa Mahkemesi Tarafından İptali Sonrası Hukuksal Duruma İlişkin Tartışmalar(2025) Hacımuratlar Sevinç, Zeliha2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu, otoriter ve hiyerarşik bir üniversite modeli öngörmektedir. Bu modelin en önemli figürü ise rektördür. Yoğun bir merkeziyetçilik üzerine kurgulanmış bu modelin en üst hiyerarşik amiri olan rektör çok güçlü yetkilerle donatılmıştır. Böyle bir üniversite modelinin üniversite özerkliğine alan tanımadığı ortadadır. Buna ek olarak Cumhurbaşkanına rektörü tek başına atama yetkisinin verilmesi, Türkiye'de Yükseköğretim mevzuatına karşın fiilen belli oranda özerk yönetilen ve özgür bir ortama sahip olan az sayıdaki üniversiteyi de yürütmenin güdümüne ve tam denetimine sokmuştur. Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanına verilen bu yetkiyi iptal etmiş ve iptal kararının yürürlüğe girmesini bir yıl ertelemiştir. Söz konusu sürenin dolmasına çok az bir zaman kalmış olmasına karşın rektör seçimi ve atanması ile ilgili yeni bir düzenleme yapılmamıştır. Bunun üzerine yürütme kanadı ve öğretideki bazı yazarlar tarafından Yükseköğretim Kanununda bu konuda bir düzenleme yapılmasa da 3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde Cumhurbaşkanına tek başına atama rektör yetkisi veren düzenlemeye dayanılarak rektör atamalarının devam edeceği ileri sürülmüştür. Ne var ki, kanun ve cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin düzenleme alanını ve ilişkisini düzenleyen 1982 Anayasasının 104'üncü maddesinin 17'nci fıkrasını bu şekilde yorumlamak mümkün değildir. Bu yöndeki yorum, cumhurbaşkanlığı kararnamelerine kanunun "yedeği" işlevi tanımak olur ki anayasa koyucunun iradesinin bu olmadığı açıktır. Bu yorum geçerli olsaydı Anayasa Mahkemesi Yükseköğretim Kanununun rektör atanması ile ilgili hükmünü iptal ederken bir yasal boşluk oluşacağından bahisle iptal kararının yürürlüğünü ertelemezdi. Diğer bir anlatımla, Anayasa Mahkemesinin kararın yürürlüğünü erteleme iradesi de 3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesindeki hükmün, Yükseköğretim Kanunundaki ilgili maddenin yedeği işlevi göremeyeceğini ortaya koymaktadır. Mevcut koşullarda öncelikle yürütmeye karşı yasamanın alanını savunarak konunun mutlaka yasama tarafından düzenlenmesi gerektiğinin altını çizmeliyiz. Yasama süreçlerinde ise kanun koyucunun üniversite özerkliğine uygun ve üniversitenin iradesinin belirleyici olacağı bir düzenleme yapması yönünde mücadele etmeliyiz.Conference Object 7251 Sayılı hukuk muhakemeleri kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik yapılması hakkında kanun’un belirsiz alacak davasına dair değişikliklerinin değerlendirilmesi(Necmettin Erbakan Üniversitesi, 2021) Yazıcı, Çiğdem7251 sayılı Kanun’la Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda önemli değişiklikler yapılmıştır. Budeğişikliklerden biri de Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesinde düzenlenen “Belirsiz Alacakve Tespit Davası”na ilişkindir. Öncelikle ifade etmek gerekir ki, üçüncü fıkranın kaldırılması sebebiylemaddenin kenar başlığı artık “Belirsiz Alacak Davası” dır. Üçüncü fıkranın aldırılmasından önce dedoktrinde belirsiz alacak davasının alacaklıya yeterli hukukî koruma sağladığı, belirsiz alacak davasınınkanunda açıkça düzenlendiği bir sistemde, ayrıca belirsiz tespit davasının düzenlenmesinin yerindeolmadığı, söz konusu fıkranın kaldırılmasının yerinde olacağına ilişkin değerlendirmeler yapılmıştır.Kanun koyucu da bu değerlendirmeleri dikkate alarak 7251 sayılı Kanun’la belirsiz alacaklar için belirsiztespit davası açmakta hukukî yararın varsayıldığı üçüncü fıkrayı yürürlükten kaldırmıştır.Conference Object A comparative approach to preliminary examination in Turkish civil procedure law and proceeding in jure in Roman law(2017) Alpay, EceThe preliminary examination phase, which is implemented to the procedure to build the case, is an important reform in Turkish Civil Procedure Law which entered in force with the Code of Civil Procedure in 2011. Before the Code of Civil Procedure, the presentation of the written case material to the court inevitably led to case files being inflated and the judges who were already under heavy load had not read the files before the investigation phase. The preliminary examination is the preparatory stage in which the points that the parties agree and disagree are identified prior to the investigation stage, in order to examine and discuss only the disputed facts and the related evidence at the stage of the investigation. In Roman law, in Jure phase was carried out to determine the disputed facts and if there is a right of action, followed by litis contestatio. At this stage, with the participation of the parties, Magistrate specifies the main particulars of the dispute and prepares an agenda for the adjudicating judge to abide. In this presentation, the particulars of the preliminary examination in Turkish Civil Procedure Law will be explained comparatively with the aspects of proceeding in Jure in Roman Law, and the similarities and differences of both concepts will be revealed.Article Adi Konkordatoda Çekişmeli Alacaklar Hakkında Dava (iik M. 308/b)(Türkiye Barolar Birliği, 2021) Yazıcı, ÇiğdemAlacağı çekişmeli hale getirilen alacaklı, İcra ve İflâs Kanunu’muzun 308/b maddesi hükmüne göre alacağının maddî hukuk hükümlerine göre belirlenmesi amacıyla konkordatonun tasdiki kararının ilânı tarihinden itibaren bir ay içinde dava açabilir. Ayrıca tasdik kararını veren mahkeme, konkordato projesi uyarınca çekişmeli alacaklara isabet eden payın, kararın kesinleşmesine kadar borçlu tarafından mahkemece belirlenen bir bankaya yatırılmasına karar verebilir. Alacaklı süresi içinde dava açmazsa, kendisi için ayrılmış paydan ödeme yapılmasını talep edemez. Bu çalışmada çekişmeli alacaklar hakkında açılacak davanın özellikleri ele alınacaktır.Article Anayasa mahkemesinin çocuğun cinsel istismarı suçuna ilişkin iptal kararları üzerine kısa bir değerlendirme(Manifesto Medya Yayın Basın Tic. Ltd. Şti. adına Ünal Bayav, 2016) Mermutluoğlu, CerenAnayasa Mahkemesi, 13.07.2016 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan 2016/46 sayılı kararıyla Türk Ceza Kanunu’nun 103. maddesinin birinci fıkrasının birinci ve ikinci cümlesini yani çocuklara yönelik her türlü cinsel davranışın cinsel istismar sayılacağına ilişkin hükmü 15 yaşını tamamlamayan çocuklar bakımından iptal etti. 11.12.2015 tarihinde yayımlanan, 2015/100 sayılı kararında ise TCK md.103/2’de düzenlenen çocuğun cinsel istismarının “vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleşmesi” halinde cezanın “16 yıldan aşağı olmama” hükmü hukuk devleti ilkesine aykırı görülmüş ve iptal edilmişti. Bu yazıda, iptal edilen hükümlere göre cezanın belirlenmesinde mağdur ile failin yaşlarının ve fiil gerçekleştikten sonra tarafların evlenmeleri durumunun dikkate alınmamasının; hukuk devleti ilkesine aykırı, mahkemelere somut olaya özgü bir takdir marjı tanımayan, ölçüsüz bir uygulama yarattığı yönündeki gerekçeler üzerine görüşlerimi ifade edeceğim.conference-proceedings.listelement.badge Anayasa Mahkemesinin MK Md. 187 ile İmtihanı: Bir İptal Kararının Gelişimi(İstanbul Aydın Üniversitesi, 2024) Işıntan, PelinEvlenen kadının zorunlu olarak soyadını değiştirmesi ile ilgili düzenlemeler uzun zamandır tartışma konusudur. Bu konuyu düzenleyen eMK md. 153 ve MK md. 187 otuz yıldan fazla bir süredir gündemimizdedir. Avrupa Konseyi’ne üye devletler arasında da bu şekilde zorunlu soyadı değişikliği düzenlemesine sahip tek ülke Türkiye’dir. Nitekim ilk olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde görülen Ünal Tekeli v. Türkiye davasında kadının evlenmekle soyadını zorunluolarak değiştirmesinin bir insan hakları ihlali olduğu kabul edilerek Türkiye aleyhine tazminata hükmedilmiştir. Bu kararı daha sonra Leventoğlu Abdülkadiroğlu v. Türkiye, Tanbay Tüten v.Türkiye ve Tuncer Güneş v. Türkiye davaları izlemiş ve Türkiye her seferinde mahkum edilmiştir. Ulusal düzeyde de Anayasa Mahkemesi’nin önüne eMK md 153 ve MK md. 187’niniptali talepleri ile gidilmiş fakat bu davalar her seferinde reddedilmiştir. Buna mukabil, bireyselbaşvuru yolunun açılmasıyla birlikte tamamen toplumsal cinsiyet rollerinin kabulüne dayanan buzorunlu soyadı değişikliğinin Anayasa’da yer alan temel ilkelere aykırılık taşıdığına yönelikkararlar verilmeye başlamıştır.Book Part Arabuluculuk Sürecinin Temel İlkeleri: Katılımcı Kitabı(İsveç Kalkınma Ajansı/Adalet Bakanlığı/ Arabuluculuk Daire Başkanlığı/Avrupa Konseyi Projesi- Has Matbaacılık, 2017) Yazıcı Tıktık, ÇiğdemBu katılımcı kitabı, temel arabuluculuk eğitimi alacaklar katılımcılar için "Türkiye'de Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Uygulamalarının Geliştirilmesi"Projesi kapsamında, Avrupa Konseyi, CEPEJ uzmanları rehberliğinde ulusal yazarlar ekibi tarafından geliştirilmiştir. Proje Aralık 2014-Kasım 2017 tarihleri arasında uygulanmıştır.conference-proceedings.listelement.badge Arabuluculukta Anlaşılan Hususlar Hakkında Dava Açma Yasağının Sınırları ve Sonuçları(İHU Yayınları, 2024) Yazıcı, Çiğdem; Yeşilırmak, Ali; Bozkurt Gümrükçüoğlu,Yeliz; Yakacak, Gülnihal Ahter; Kafalı, Ömer Faruk; Güldağı, Abdülmecit; Kol, Hüseyin YağızhanArabuluculuk süreci sonunda taraflarca anlaşmaya varılması halinde arabuluculuk süreci sona erer (HUAK m.17, 1/a; HUAKY m.20, 1/a). Taraflar, sürece dahil ettikleri uyuşmazlık konularıyla ilgili olarak anlaşmaya vardıklarında anlaşmanın içeriğini, ayrıca düzenleyecekleri bir anlaşma belgesine bağlayabilirse de bu zorunlu değildir. Taraflar-ca anlaşılan hususlar hakkında anlaşma belgesi düzenlenirse bu belge taraflar ve arabulucu tarafından imzalanır (HUAK m.18, I; Yön. m.21, 1). Söz konusu anlaşma belgesinin hukukî niteliği bakımından doktrinde farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bu anlaşma belgesinin ilâm niteliğinde olup olmadığının ise çeşitli ihtimâllere göre değerlendirilmesi gerekir. Kanunlarda icra edilebilirlik şerhi alınmasının zorunlu kılındığı hâller hariç, taraflar ve avukatlarıyla arabulucunun birlikte imzalamış oldukları anlaşma belgesi ilâm niteliğinde belge sayılır (HUAK m.18, IV; Yön. m.21, VI). Buna karşılık, sadece taraflarla arabulucunun birlikte imzalamış oldukları anlaşma belgesi veya sadece taraflardan birisinin avukatının imzasını taşıyan anlaşma belgesinin ilâm niteliğinde sayılması için görevli mahkemeden, icra edilebilirliğine ilişkin bir şerh alınması gerekir (HUAK m.18, II, son c.). Ticarî uyuşmazlıklar bakımından ise avukatlar ile arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgesinin icra edilebilirlik şerhi aranmaksızın ilâm niteliğinde belge sayılacağı kabul edilmiştir (HUAK m. 18/4). Arabuluculuk süreci sonunda bir anlaşma belgesi düzenlenmemişse, arabulucu tarafından hazırlanan son tutanakta taraflarca üzerinde anlaşılan hususlar belirtilmek suretiyle arabuluculuk süreci sona erdirilir.Book Part Arabuluculukta etik : eğitici kitabı(www.coe.int/ankara www.arabuluculuk.adalet.gov.tr Council of Europe / Avrupa Konseyi, 2017) Yazıcı Tıktık, ÇiğdemBu Eğitici Kitabı, temel arabuluculuk eğitimi verecek eğitmenler için, “Türkiye’de Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Uygulamalarının Geliştirilmesi” Projesi kapsamında hazırlanmıştır. Proje Aralık 2014 - Eylül 2017 tarihleri arasında uygulanmıştır.Book Part Arabuluculukta Etik : Katılımcı Kitabı(2017) Yazıcı Tıktık, ÇiğdemBu Katılımcı Kitabı, temel arabuluculuk eğitimi alacak katılımcılar için, “Türkiye’de Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Uy- gulamalarının Geliştirilmesi” Projesi kapsamında, Avrupa Konseyi, CEPEJ (Avrupa Adaletin Etkinliği Komisyonu) uzmanları rehberliğinde, ulusal yazarlar ekibi tarafından geliştirilmiştir. Proje Aralık 2014 - Eylül 2017 tarihleri arasında uygulanmıştır.Conference Object Are Happy Families All Alike? - a Turkish Perspective on Corporate Governance in Family Firms(2020) Palanduz, SedaCorporate law aims to mitigate conflicts of interest among corporate constituencies. Both legal scholars and lawmakers tend to assume that these are rational actors solely motivated by wealth maximization. Family firms, however, add more personal and less rational layers to the inquiry: On the one hand, family ties may enable a relationship of trust that reduces transaction and agency costs; on the other hand, the same intimacy and sentimentality may eventually create conflicts of interest among family members, make the firm vulnerable to changes in the family dynamic, or cause tensions between family and non-family shareholders. Successful family businesses have to integrate family and business governance—a job that, in many jurisdictions, is being unnecessarily complicated due to absence of proper corporate governance regimes supporting family businesses. From a Turkish perspective, this paper aims to discuss ways through which lawmakers may adopt family firm-friendly corporate governance regimes. The choice of jurisdiction is not incidental. In Turkey, where family firms play a crucial role in the national economy, there are no codes of governance or soft law measures specific to them. On the contrary, Turkish Commercial Code includes the principle of statute stringency that prohibits all deviations from legal provisions unless expressly permitted. Turkey serves as a good example to demonstrate the consequences of overlooking particularities of family firms. This paper has two central claims: First, it seeks to establish that lawmakers should prioritize default rules over mandatory ones so that family firms can tailor their articles of association to their unique circumstances through legal devices such as exit rights and share transfer restrictions. Second, it argues that in case of reluctance to negotiate legally binding instruments due to fear of impairing ties of trust and intimacy, non-binding family constitutions should be encouraged as an alternative.Article Art Arda Teslimli Satış Sözleşmelerinde Satıcının (borçlu) Temerrüdüne Bağlı Sonuçlar(2016) Kapancı, Kadir BerkArt arda teslimli satış sözleşmesi, satıcının satış konusu mala ilişkin borcunu birden fazla defada ve birbirini izleyen farklı ifa zamanlarında olmak üzere ayrı ayrı gerçekleşecek teslimatlar dairesinde ifa etmesini öngörür. Bu sözleşme duruma göre dönemli veya sürekli mahiyette olabilir. İlgili sözleşme yapıları dahilinde satıcının bir veya birden fazla teslim borcunda temerrüde düşmesi halinde nasıl bir uygulama yapılacağı aydınlatılmalıdır. Duruma göre farklı olasılıklar söz konusu olabilecektir, her bir somut durum ayrı ayrı ele alınmalıdır. İşbu çalışma, farklı yapılarda ortaya çıkabilecek art arda satış sözleşmelerinde satıcının temerrüdüne bağlı sonuçları ayrıntılarıyla ele almayı hedeflemektedir.Master Thesis Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadı ışığında sanatsal ifade özgürlüğü(Galatasaray Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Hukuku Anabilim Dalı, 2017) Kejanlıoğlu, Atagün Mert; Çelik, Demirhan BurakSanatsal ifade özgürlüğü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında ifade özgürlüğünü koruyan 10. madde kapsamında korunan bir özgürlüktür. Bu durum bu özgürlüğe özel olarak adanmış çalışmaların sayısını azaltmasına neden olmaktadır. Ayrıca özgürlüğün sınırlarını kesin olarak belirlemek zordur; çünkü sanatın tanımı üzerinde uzlaşma yoktur. Bu doğrultuda, Mahkemenin geliştirdiği korumanın sanat için yeterince koruyucu bir alan sağlayıp sağlamadığını göstermek için, sanatın ne olduğu ve nitelikleri tartışılacaktır. Bununla birlikte bu özgürlüğün kapsamı açıklanacak, bu kapsamın nasıl sınırlandığı ve AİHM'in yaklaşımının sanatın gereklerine uygun olup olmadığı ise AİHM içtihadındaki takdir marjı doktrini ışığında incelenecektir.Article Bağışlananın Bağışlayandan Önce Ölmesi Halinde Bağışlama Konusunun Bağışlayana Geri Dönmesi (dönüşü) Şartını İçeren Bağışlama (tbk M.292)(Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2021) Kapancı, Kadir BerkBağışlananın bağışlayandan önce ölmesi halinde bağışlama konusunun bağış-layana geri dönmesi (dönüşü) şartını içeren bağışlama, özel olarak 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu 292. maddesinde düzenlenmiştir. Sözü edilen bağışlama, öğretide geniş anlamda ölüme bağlı bağışlama başlığı altında değerlendirilmektedir. Bağışlama konusu bir taşınmaz veya taşınmaz üzerinde kurulan bir ayni hak olduğunda, bu konuda tapu siciline aynı zamanda şerh düşülebilmesi imkânı da yine aynı madde dahilinde kabul edilmektedir. Yalnız sözü edilen türden bir bağışlama söz konusu olduğunda, şartınborçlandırıcı işlem için mi yoksa hem borçlandırıcı işlem hem tasarruf işlemi için mi öngörüldüğü ve buna bağlı olarak da maddede imkân tanınan şerhin hukuki niteliği ciddi tartışmalara konu olmuştur. Çalışmamızın amacı, bu tartışmalı konuyu, ileri sürülen farklı yaklaşımları da gözeterek ele almak ve buradan hareketle yeni bir yaklaşımda bulunmaktır.Article Bir Siyasi Davanın Anatomisi: Barış için Akademisyenler Vakası Egemenlik Gösterisi Olarak Dava ve Hakikatin Tersi Yüzü(Mülkiye Dergisi, 2024) Dinçer, Hülya; Dinçer, Hülya2016’nın Ocak ayında Türkiye’nin ve dünyanın çeşitli üniversitelerinden 1128 akademisyen ve araştırmacı, kısaca “Barış Bildirisi” olarak bilinen “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı metinle, hükümetin Güneydoğu illerinde ilan ettiği süresiz sokağa çıkma yasaklarını ve yasaklar sırasındaki askeri operasyonlarda kullanılan orantısız kolluk gücünü protesto ettiler. Akademisyenler ayrıca hükümete, 2015’te kesintiye uğrayan barış görüşmelerine geri dönme çağrısı yaptılar. Hükümetin güvenlik politikalarını kınayan ve temel insan haklarını koruma çağrısı yapan, ülke tarihinde daha önce görülmemiş kitlesellikteki bu akademisyen girişimi, bildiri yayınlandığı andan itibaren hemen her resmî merciinin seferber edildiği, örgütlü ve çok yönlü bir siyasi baskıyla karşı karşıya kaldı. Bu siyasi baskının bir ayağı da, bildiri imzacılarının terör örgütü propagandası yapma suçlamasıyla yargılandıkları ve mahkûm edildikleri ceza davalarıydı. Bu çalışma, Barış Bildirisi imzacılarının yargılandığı üç yıllık sürece odaklanarak, ceza davasının siyasi rejimin düşman olarak işaretlediği grupları bastırmak için hangi yöntemlerle inşa edildiğini ve otoriter bir rejimde baskı aygıtı olarak yargıya nasıl işlev yüklendiğini incelemeyi amaçlıyor. Çalışma aynı zamanda, Barış için Akademisyenler vakası üzerinden, itham edilen politik öznelerin siyasi davayı bir itiraz ve direniş alanına dönüştürme ve failliğin anlamını ters yüz etme imkânını tartışmaya açıyor.Article Bir Yıldan Uzun Süreli Konut ve Çatılı İşyeri Kiralarında Kira Bedelinin Türk Lirası Üzerinden Belirlenmesinde Tbk M. 344 F.1 C. Son'un Yorumlanması(İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2015) Kapancı, Kadir Berk6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununa göre konut ve çatılı işyeri kira sözleşmelerinde kira süresi bir yıl olabileceği gibi bir yıldan uzun süreli de olabilir. Bir yıllık kira sözleşmeleri, bir yıllık sürenin bitiminden on beş gün önce yalnızca kiracının fesih beyanı ile sona erdirilebilir. Aksi takdirde sözleşme bir yıllığına uzar. Söz konusu durumda kiraya verenin bu zorunlu uzatma karşısında menfaatlerinin denkleştirilebilmesi için kira bedeli yeniden tespit edilecektir. TBK m. 344 f.1, Türk Lirası üzerinden kararlaştırılmış olan kira bedelinin uzama döneminde ne kadar olacağının tespitinde uygulanacak kıstasları belirtmektedir. Bunun yanında TBK m. 344 f.1 c.son hükmü, söz konusu düzenlemenin bir yıldan uzun süreli kira sözleşmelerinde de uygulanacağını belirtmektedir. Çalışma, öğretideki görüşler ışığında bu son hükmün nasıl yorumlanması gerektiğine ilişkin ayrıntılı açıklamalar içermektedirresearch-report.listelement.badge Blok Zincirine Dayalı Akıllı Sözleşmelere Karşılaştırmalı Bir Bakış: Türkiye ve Avrupa Yaklaşımları(Jean Monnet Burs Programı (T.C. Dışişleri Bakanlığı Avrupa Birliği Başkanlığı), 2025) Özçelik Özer, Nesli ŞenBlokzinciri teknolojisine dayalı akıllı sözleşmeler, sözleşmeler hukuku perspektifinden bakıldığında son birkaç yılda çok sayıda hukukçunun ilgisini çekmiştir. Akıllı sözleşmelerin finansal hizmetler sektöründen şirketler hukukuna, veri paylaşımından tüketici sözleşmelerine uzanan birçok kullanım alanı bulunduğu için önümüzdeki yıllarda da gündemde olacakları söylenebilir. Blokzinciri teknolojisinin 1990lı yılların internetiyle karşılaştırılan potansiyeli ve blokzinciri teknolojisine dayanan akıllı sözleşmelerin avantajları da göz önünde bulundurulduğunda, akıllı sözleşmelere uygulanacak hukuk kurallarının tespiti birçok hukukçunun odak noktası olmuşturreport.listelement.badge Blokzinciri Teknolojisi, Akıllı Sözleşmeler ve Tüketicinin Korunması Hakkında ELI İlkeleri(European Law Institute, 2023) van Erp, Sjef; Hanzl, MartinArticle BM Güvenlik Konseyi Listeleri ve İç Hukukta Terör Örgütünün Tespiti(Türk-Alman Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2020) Akyürek, Güçlü; Akyürek, GüçlüTerörle mücadele kapsamında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, gerçek kişi ve kurumları listeleyerek yaptırımlar uygulanmasına karar vermekte, üye devletler de bunu uygulamakla yükümlü kılınmaktadır. Öte yandan bir üye devlette, Türkiye’de, yargı yerlerinin bir örgütün terör örgütü olup olmadığını belirlerken söz konusu listeleri nasıl değerlendirmeleri gerektiği tartışılmalıdır. Bu çalışmada öncelikle listelerin hukuksal altyapısı ve gelişimi, sonrasında da temel ceza yargılaması ilkeleri ve Yargıtay kararları ışığında, bir terör örgütünün varlığı belirlenirken, adı geçen listelerin ispat gücü ele alınmaktadır.Article Ceza Mahkemesi Kararlarının Hukuk Mahkemesi Kararlarına Etkisi Tbk M. 74(İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2016) Kapancı, Kadir BerkCeza mahkemeleri ile hukuk mahkemelerinin kararlarının konuları birbirlerinden farklıdır. Öyle ki, ceza mahkemeleri suç olarak sınıflandırılan ve ceza yaptırımıyla karşılaşan fiillerle ilgilenirken, hukuk mahkemeleri -görev alanlarına giren diğer uyuşmazlıkların yanındatazminat sorumluluğuna yol açan haksız fiillerle meşgul olmaktadır. Böyle olunca da kural olarak hukuk hâkiminin ceza hâkiminin kararları karşısında bağımsız olduğu ve serbestçe hareket ederek kendi kararını verebileceği kabul edilmektedir. Bununla beraber bu prensibin bazı istisnaları da bulunmaktadır. Diğer bir deyişle bağımsızlığa dair herhalde mutlak katı bir uygulama bulunmamaktadır. Bu bağlamda çalışmanın amacı, hukuk hâkiminin ceza hukuku kural ve kararlarını ne ölçüde dikkate almak durumunda olduğunu tespit etmektir
