Hukuk Fakültesi Koleksiyonu
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.11779/1935
Browse
Browsing Hukuk Fakültesi Koleksiyonu by Department "Hukuk Fakültesi, Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı"
Now showing 1 - 20 of 85
- Results Per Page
- Sort Options
Article Adil Yargılanma Hakkı Bağlamında Hukuka Aykırı Kanıtların (delillerin) Kullanılmasının İstinaf ve Bireysel Başvuruda Denetimi(2017) Çınar, Ali Rıza“Hukuka Aykırı Kanıtlar/Deliller” konusu, birçok hukuk dalını ilgilendirmektedir. Biz, konuyu Ceza Yargılaması Hukuku açısından istinaf ve bireysel başvuruda incelemeye çalıştık. İlk defa, “hukuka aykırı kanıtlar”, 1992 yılında 3842 sayılı Yasayla, Ceza Yargılama Yasasında (CYY’nda) yapılan değişikle açık bir biçimde ifade edilmiştir. Bu yasa değişikliği konuyla ilgili bilim çevreleri tarafından, özellikle, CYY.’nın 135/a ve 254/2. maddelerindeki düzenlemeler, “büyük bir reform” olarak kabul edilmiştir_. Anayasamızın 38. maddesine 2001 yılında eklenen bir fıkrayla hiçbir duraksamaya neden olmayacak bir biçimde, açıkça; “Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez” ilkesi Anayasa metnine girmiştir.Article Adli Para Cezasının Bireyselleştirilmesinde Bir Gün Karşılığı Para Miktarından Kaynaklanan Sorunlar(Seçkin Yayıncılık, 2016) Çınar, Ali RızaPara cezası, suç karşılığı olarak yasada öngörülen sınırlar arasında belirlenerek, hükümlüden alınan bir miktar paranın, yasanın belirlediği yere (devlet hazinesine) ödenmesidir.Para cezası en eski cezalardandır. Bölünebilmesi nedeniyle para cezaları, bireyselleştirmeye çok yatkın bir ceza türünü oluşturmaktadır. Adli hata durumunda onarımı olanaklıdır. Para cezasının olumsuz nitelikleri de bulunmaktadır. Para cezası, ekonomik durumları birbirinden farklı insanlarda çok değişik etkiler yapar. Böylece de cezalarda yasallık ve eşitlik ilkesine aykırı sonuçlar doğurur. Çağdaş ceza hukukunda, bu sakıncaları giderici sistem ve yöntemler saptanarak uygulanmaktadır.Para cezalarının belirlenmesinde 765 sayılı Türk Ceza Yasası klasik sistemi benimsemişti. Bu sistemde yargıca alt ve üst sınırlar arasında bir ceza belirleme konusunda takdir yetkisi verilmişti. Klasik para cezası sistemine yönelik olarak bu sistemin eşitlik ilkesine uygun olmadığı zengin ve yoksul hükümlüler üzerinde aynı etkiyi göstermediği ileri sürülmüştür. Ayrıca bu sisteme yönelik önemli bir eleştiri ise yüksek enflasyon nedeniyle Türk parasının değerindeki düşmeden dolayı zaman içerisinde para cezasının caydırıcılığını yitirmesiydi.Bu sakıncaları gidermek amacıyla Türk hukukunda yeni 5237 sayılı Türk Ceza Yasası'yla gün para cezası sistemine geçilmiştir. Türk Ceza Yasası'nda adli para cezasını düzenleyen hükümle ilgili gerekçede, "Gün para cezası sisteminin temel amacı, para cezasının kişinin ödeme gücüne göre belirlenmesi yoluyla, suç işleyen zengin ile fakir arasındaki eşitsizliği gidermektir" denilmektedir. Bundan dolayı da ödeme gücü olan kişi üzerinde etkisi olmayan, ödeme gücü olmayanın ise sonuçta yine infaz kurumuna gönderilmesini sonuçlayan "klasik para cezası" sisteminden vazgeçilerek, "gün para cezası" sistemine geçildiği belirtilmektedir.Türk Ceza Yasası'nın "Adli Para Cezası" ile ilgili hükmün gerekçesinde açıklananlara katılıyoruz (m.52). "Gün para cezası" sisteminin benimsenmesi de yerindedir.Ancak "bir günün parasal miktarı" için öngörülen alt ve üst sınırlara göre, gerekçede açıklananların gerçekleştirilme olanağı bulunmamaktadır. Çünkü Yasamızda, bir gün karşılığı birim para cezasının üst sınırının parasal miktarının alt sınırın beş katı olarak düzenlendiğini görmekteyiz. Halbuki alt ve üst sınırlar arasında oran (makas) arttıkça, para cezasının bireyselleştirilmesi, bölünebilmesi daha olanaklı duruma gelecektir. Ayrıca enflasyon nedeniyle para değerindeki düşmeden dolayı kaynaklanacak sakıncalar da önlenmiş olacaktır. Böylece cezanın genel ve özel önleme etkisi de gerçekleştirilecektir.Gerekçede açıklananların gerçekleşebilmesi ve çalışmamızın konuyla ilgili bölümlerinde ayrıntılı olarak açıkladığımız sorunların yaşanmaması için "bir günün parasal miktarının" yasadaki alt sınırı mümkün olduğunca az, üst sınırı ise yüksek öngörülmelidir.Presentation Alman Ceza Yargılama Hukukunda İstinaf Yasa Yolu(İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi, 2018) Çınar, Ali Rıza...Article Anayasa mahkemesinin çocuğun cinsel istismarı suçuna ilişkin iptal kararları üzerine kısa bir değerlendirme(Manifesto Medya Yayın Basın Tic. Ltd. Şti. adına Ünal Bayav, 2016) Mermutluoğlu, CerenAnayasa Mahkemesi, 13.07.2016 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan 2016/46 sayılı kararıyla Türk Ceza Kanunu’nun 103. maddesinin birinci fıkrasının birinci ve ikinci cümlesini yani çocuklara yönelik her türlü cinsel davranışın cinsel istismar sayılacağına ilişkin hükmü 15 yaşını tamamlamayan çocuklar bakımından iptal etti. 11.12.2015 tarihinde yayımlanan, 2015/100 sayılı kararında ise TCK md.103/2’de düzenlenen çocuğun cinsel istismarının “vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleşmesi” halinde cezanın “16 yıldan aşağı olmama” hükmü hukuk devleti ilkesine aykırı görülmüş ve iptal edilmişti. Bu yazıda, iptal edilen hükümlere göre cezanın belirlenmesinde mağdur ile failin yaşlarının ve fiil gerçekleştikten sonra tarafların evlenmeleri durumunun dikkate alınmamasının; hukuk devleti ilkesine aykırı, mahkemelere somut olaya özgü bir takdir marjı tanımayan, ölçüsüz bir uygulama yarattığı yönündeki gerekçeler üzerine görüşlerimi ifade edeceğim.Presentation Presentation Avrupa insan hakları sözleşmesi kapsamında şüpheli ve sanığın hakları(2023) Çınar, Ali RızaSözleşme’nin Türkiye Tarafından Onaylanması: İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa’nın siyasal bütünleşmesi ve insan haklarına saygılı bir barış ortamı sağlanması için Avrupa Konseyi kurulmuştur. Türkiye de Avrupa Konseyi’nin kurucu üyeleri arasında yer almıştır.Avrupa Konseyi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca 1948’de kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde yer alan bazı temel haklara bir güvence sağlamak için, 1950 yılında Roma’da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) imzaya açmıştır. AİHS, Eylül 1953’te yürürlüğe girmiştir. Türkiye, 1 no.lu Protokol ile birlikte 1954 yılında AİHS’yi onaylamıştır.Onay belgesinin 18 Mayıs 1954 günü Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği’ne verilmesi ile Sözleşme (AİHS) Türkiye açısından da yürürlüğe girmiş ve iç hukukumuzun bir parçası haline gelmiştir.Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile güvence altına alınmış olan haklar, Sözleşme’den sonra yapılmış olan, hem 1961, hem de 1982 Anayasaları tarafından da güvence altına alınmıştır.Türkiye bireysel başvuru yetkisini 1987 yılında tanıdı (28.01.1987). Daha sonra da Türkiye 1990 yılından geçerli olmak üzere Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) zorunlu yargı yetkisini tanımıştır.Sözleşme organlarından olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarıyla, Sözleşme’nin ulusal düzeyde uygulanabilirliği her gün biraz daha artmakta ve Sözleşme’nin soyut kuralları somutlaşmaktadır.Sözleşme’nin İç Hukuktaki YeriUluslararası sözleşmelerin iç hukuktaki yeri ve değeri konusunda Anayasa (m.90/son) iki temel kural koymuştur. Bu kurallardan biri, “Uluslararası anlaşmalar yasa gücündedir”, diğeri ise “Uluslararası anlaşmaların anayasaya aykırılığı”nın ileri sürülememesi.Anayasanın 90. Maddesi’nin son fıkrasına, 07.05.2004 tarihli ve 5170 sayılı yasa ile şu cümle eklenmiştir: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası anlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeni ile çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası anlaşma hükümleri esas alınır.” Bu düzenlemenin, insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmeler ile yasalar arasındaki uyuşmazlıkların çözülmesi için önerdiği çözüm, uluslararası sözleşme hükümlerinin “esas” alınmasıdır. Anayasadaki bu düzenleme, yasaların uygulanması kadar, yapılmasını da kapsar; yasama, yürütme ve yargıyı bağlar. Kamu yetkilileri (vali, kaymakam ve başka yöneticiler ile kolluk kuvvetleri) de, uluslararası sözleşmeleri/anlaşmaları yasaya üstün tutarak uyuşmazlıkları çözmekle yükümlüdürler.Uluslararası sözleşmeler/anlaşmalar, daha ileri kurallar içerdiği sürece, taraflarca ileri sürülmemiş olsa dahi, yargıçlar uyuşmazlıkları, ulusal yasalara göre değil, kendiliğinden uluslararası sözleşmeleri gözeterek çözmelidir. Bu, anayasal bir yükümlülüktür.Sözleşme’yi iç hukukta uygularken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) yerleşik ilke kararları ve içtihatlarının göz önüne alınması gerekir.Anayasamızda 2004 yılında yapılan değişiklikle, onayladığımız ve iç hukukumuzun bir parçası haline getirdiğimiz “İnsan Hakları Sözleşmesi”ne, kurallar sıralamasının en üstünde yer vermiş olmamızın, onları yaşamın bir parçasına dönüştürmek için yeterli olmadığını da unutmamalıyız.Yargı yerlerimizin ve yönetsel yetkililerimizin, hiç de kolay olmayan ve küçümsenmemesi gereken bu yükümlülüklerini, eksiksiz yerine getirebilmelerini sağlayacak koşulları hazırlamak gerekir. Bu koşulların başında da, insan hakları öğretimi ve eğitimi gelmektedir.Sözleşmeye göre şüphelinin/sanığın hakları1. Adil yargılanma hakkı2. Bağımsız-tarafsız-olağan hâkim ilkesine uygun bir mahkemede aleni yargılanma hakkı3. Hak arama (mahkemeye başvurma) hakkı4. Makul sürede yargılanma hakkı5. Savunma hakkıAdil yargılanma hakkı sanığın, adil, dürüst ya da hakkaniyete uygun yargılanma hakkı vardır (AİHS m.6/1; İHEB m.10; Ay m.36/1).Anayasa’ya göre, herkes adil yargılanma hakkına sahiptir (Ay m.36/1).Adil yargılanma, insan hakları ile şüpheli, sanık ve mağdurun hakları ihlal edilmeksizin yapılan yargılamadır.Adil (dürüst) yargılanma hakkı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin bir iç hukuk kuralı haline gelmesiyle, hukukumuzun bir parçası olmuş ve Anayasa m.36’da doğrudan doğruya ifadesini bulmuştur.Yasa’ya göre, Cumhuriyet savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için emrindeki adli kolluk görevlileri aracılığıyla şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak koruma (muhafaza) altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür (CYY m.160/2).Bağımsız-tarafsız-olağan hâkim ilkesine uygun bir mahkemede aleni yargılanma hakkıSanığın, mahkeme tarafından ve aleni olarak yargılanma hakkı vardır.Ancak mahkeme, bağımsız, tarafsız ve olağan hâkim ilkesine uygun biçimde kurulmuş olmalıdır (AİHS m.6/1; İHEB m.10; Ay m.138,141; CMK m.3,22,182).Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne göre, mahkeme kavramı, yasayla kurulan, yürütme organı ve taraflar önünde bağımsız, tarafsız ve yargılama usulü güvencesine sahip bir makamı ifade eder.Yasayla kurulan mahkeme koşulu, olağan (yasal veya doğal) hâkim güvencesini de beraberinde getirmektedir. Olağan hâkim ilkesi, gerek mahkemelerin kuruluş ve yetkilerinin, gerekse izleyecekleri muhakeme usulünün yasayla ve dava konusu uyuşmazlık ortaya çıkmadan önce belirlenmesini ifade ederDoğal hâkim ilkesinin ceza hukukundaki kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesinin ceza muhakemesindeki yansıması olarak nitelendirilmesi, ilkenin önemini ortaya koymaktadır.Anayasa’da, “hiç kimse kanunen tâbi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz” denilmek suretiyle bu ilkeye yer verilmiştir (Ay m.37).Mahkemenin yasalara uygun karar verebilmesi için öncelikle mahkeme dışı etkilere karşı korunması gerekir.Mahkemenin bağımsız olması, hâkimlerin başka bir kişi ya da organdan emir almaması, özellikle yürütme erki ile tarafların etki alanı dışında olması demektir.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Kararlarında Gerekçeli Karar Hakkı AİHS'de adil yargılanma hakkının düzenlendiği 6. maddenin birinci fıkrasında "mahkeme kararlarının gerekçeli olması" gerektiğine dair açık hüküm bulunmamaktadır.Başka bir deyişe, mahkeme kararlarının gerekçeli olma zorunluluğu, AİHS'nin 6. maddesinde açıkça düzenlenmemiştir.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında, gerekçeyi “doğru ve güvenli adil yargılanma hakkının” temel bir unsuru olarak nitelendirmektedir. Daha doğrusu AİHM, gerekçeli karar hakkını, “hakkaniyete uygun yargılama” ilkesi çerçevesinde uygulamaktadır.AİHM, «gerekçeli karar hakkını» adil bir yargılama sürecinin vazgeçilmez bir unsuru olarak görmektedir. AİHM içtihatları doğrultusunda tanınan gerekçeli karar hakkı, tüm ulusal hukuk düzenleri üzerinde etkili olmuştur. Bu anlamda AİHM'in Anayasa Mahkemesi kararları üzerinde bir etkisi olduğu görülmektedir.Presentation Ayşe Çelik kararı ve ifade özgürlüğü (Anayasa Mahkemesi’nin 2017/36722 başvuru numaralı ve 09.05.2019 tarihli kararı)(İstanbul Kültür Üniversitesi, 2019) Çınar, Ali RızaBaşvurucunun bir televizyon programında sarf ettiği ifadeler nedeniyle terör örgütü propagandası yapmak suçundan mahkûmiyetine hükmedilmesinin ve hapis cezasıyla cezalandırılmasının ifade özgürlüğüne bir müdahale teşkil ettiği kabul edilmiştir. Anayasa Mahkemesi başvurucunun sözlerinin PKK terörünün övülmesi, terörizme destek gösterisi, şiddet kullanımına veya silahlı direnişe ya da başkaldırıya doğrudan veya dolaylı olarak teşvik olarak nitelendirilemeyeceği kanaatindedir. Sonuç olarak başvurucunun konuşmasının bir terör örgütünün siyasi veya sosyal etkinliğini artırmak, sesinin kitlelere duyurulmasını sağlamak, örgütün başa çıkılması imkânsız bir güç olduğu ve amacına ulaşabileceği kanaatini toplum üzerinde oluşturmak, örgütün mücadelesine karşı olan kişi ve kuruluşları ortadan kaldırmak, sindirmek, halkın örgüte sempatisini artırmak ve giderek aktif desteğini sağlamak amacıyla yapıldığı kabul edilmemiştir. Anayasa Mahkemesinin kararına göre; başvurucunun olayların sıcaklığı içinde, canlı bir televizyon programında spontane bir şekilde yaptığı başvuru konusu açıklamalarına daha fazla tahammül gösterilmesi gerekmektedir. Ayrıca Anayasa Mahkemesince , bu olayda tüm bilgiler dikkate alındığında başvurucunun mahkûmiyetinin zorunlu toplumsal bir ihtiyaca karşılık gelmediği sonucuna ulaşılmıştır.Presentation Basit Yargılama Usulü [2019](Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi, 2019) Çınar, Ali RızaCeza yargılama sistemimize; 7188 sayılı Yasanın 24. ve 25. maddesiyle, 5271 sayılı Ceza Yargılama Yasası’nın yürürlükten kaldırılan (mülga) 251. ve 252. Maddelerinde yapılan düzenlemeyle, “basit yargılama usulü” adı altında yeni bir yargılama usulü getirilmiştir. Basit yargılama usulü, asliye ceza mahkemesinin görev alanına giren ve üst sınırı 2 yıla kadar suçlarda uygulanabilecektir. Bu usulde taraflara yazılı savunma yapma imkânı tanınacak ve duruşma yapılmaksızın karar verilebilecektir. Sanık hakkında Ceza Muhakemesi Kanununda öngörülen her türlü hüküm verilebilecek ve mahkûmiyet halinde indirilmiş bir ceza belirlenecektir. Bu usulün uygulanması sonucunda verilen hükümlere karşı itiraz edilebilecektir. İtiraz üzerine mahkemece, duruşma açılarak genel hükümlere göre yargılamaya devam edilecektir.Book Part Basit Yargılama Usulü [2020](Adalet Yayınevi, 2020) Çınar, Ali RızaCeza yargılama sistemimize; 7188 Sayılı Yasa’nın 24. ve 25. maddesiyle, 5271 Sayılı Ceza Yargılama Yasası'nın yürürlükten kaldırılan (mülga) 251. ve 252. maddelerinde yapılan düzenlemeyle, “Basit Yargılama Usulü” adı altında yeni bir yargılama usulü getirilmiştir. Başka bir anlatımla ceza yargılama sistemimize; basit yargılama usulü, 7188 Sayılı Yasa’nın 24. ve 25. maddeleri ile 5271 Sayılı Ceza Yargılaması Yasası’nın 251. ve 252. maddelerinde yapılan düzenleme ile getirilmiştir. Ceza Yargılaması Yasası’nın 251. maddesinde, basit yargılama usulünün ne olduğu ve nasıl uygulanacağı yer almaktadır. Ceza Yargılaması Yasası’nın 252. maddesinde ise, basit yargılama usulünde itiraz konusu düzenlenmektedir. Bu sistemin getirilmesindeki gerekçeye göre; ceza yargılaması sistemimizde tek bir yargılama usulü öngörülmüş olup, basit suçlarla ağır suçlar arasında bir ayrım yapılmadan, duruşma açmak suretiyle aynı yargılama usulünün tüm yöntemlerinin (prosedürlerinin) uygulanması kabul edilmiştir. Bu durum, ağır suçların yargılanmasına daha az zaman ve emek ayrılmasına neden olmaktadır. Seçenekli yargılama usullerinin getirilmesinin, yargılamayı hızlandıracağı, yargının iş yükünü hafifleteceği ve kaynakların verimli kullanılmasına katkı sağlayacağı ileri sürülmektedir. Ancak ,yargı sürecinin hızlandırılmasının adil yargılama çerçevesinde sağlanması amaçlanmalıdır. Yargı sürecinin hızlandırılması için hiçbir zaman adil yargılama ilkelerinden vazgeçilmemelidir.Book Part Bilgi Vermeme(On İki Levha Yayıncılık, 2018) Akyürek, GüçlüTCK m.166'da düzenlenen Bilgi Vermeme suçu açıklanmıştırArticle BM Güvenlik Konseyi Listeleri ve İç Hukukta Terör Örgütünün Tespiti(Türk-Alman Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2020) Akyürek, Güçlü; Akyürek, GüçlüTerörle mücadele kapsamında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, gerçek kişi ve kurumları listeleyerek yaptırımlar uygulanmasına karar vermekte, üye devletler de bunu uygulamakla yükümlü kılınmaktadır. Öte yandan bir üye devlette, Türkiye’de, yargı yerlerinin bir örgütün terör örgütü olup olmadığını belirlerken söz konusu listeleri nasıl değerlendirmeleri gerektiği tartışılmalıdır. Bu çalışmada öncelikle listelerin hukuksal altyapısı ve gelişimi, sonrasında da temel ceza yargılaması ilkeleri ve Yargıtay kararları ışığında, bir terör örgütünün varlığı belirlenirken, adı geçen listelerin ispat gücü ele alınmaktadır.Presentation Presentation Bölge Adliye Mahkemeleri Ceza Dairelerince Verilebilecek Kararlar ve Bu Kararlara Karşı Başvurulabilecek Yasayolu (2017)(İzmir Barosu Başkanlığı, 2017) Çınar, Ali RızaArticle Bölge Adliye Mahkemeleri Ceza Dairelerince Verilen Sonkararlara/hükümlere Karşı Temyiz Yasayolu(2016) Çınar, Ali RızaBu çalışmada ki inceleme konusu, Ceza Yargılaması Hukukunda yer alan bölge adliye mahkemelerinin ceza dairelerince istinaf incelemesi sonunda verilen sonkararlara/hükümlere karşı başvurulan yasayollarından "temyiz yolu"dur. Bu nedenle,5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının "temyiz yolunu" düzenleyen hükümler inceleme kapsamını oluşturmaktadır. Konunun daha iyi anlaşılması bakımından özellikle 5271 sayılı (yeni) Ceza Yargılaması Yasası ile 1412 sayılı (eski) Ceza Yargılaması Yasasının "temyiz yoluna" ilişkin hükümleri birlikte karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Bu arada, Ceza Yargılaması Yasamızın kaynağını oluşturan Alman Ceza Yargılaması Yasasıyla karşılaştırmalı bir çalışma yapılmaya çaba gösterilmiştir. Çalışmamız, bir giriş, üç ana bölüm ve bir sonuç kısmından oluşmaktadır. Birinci bölümde, önce "temyiz" kavramının tanımı yapılarak, "temyiz yolu" hakkında temel bilgiler verilmiştir.Presentation Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Dairesinin Verebileceği Kararlar ve Hükümler(Antalya Barosu Başkanlığı, 2016) Çınar, Ali Rıza...Article Canavarca Hisle veya Eziyet Çektirerek Kasten Öldürme Suçu (tck M.82/1-b)(Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2020) Akyürek, GüçlüTürk Ceza Kanununda, kasten öldürme suçu müebbet hapis cezası ile cezalandırılırken (TCK m.81), canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürmek, en ağır ceza olan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılmaktadır (TCK m.82/1-b). Her iki neden de ne eski yasada ne de mevcut yasada tanımlanmıştır. Öğretideki, uygulamadaki ve madde gerekçesindeki açıklamalardan hareketle, canavarca hisle kasten öldürme suçu için verilen klasik örnek ise yakarak öldürmektir. Yargıtay kararına konu olan olayda da mağdur yakılarak öldürülmüştür. Ancak fail, yangını söndürmeye çalışmış ve mağduru derhal hastaneye kaldırmıştır. İlk derece mahkemesi ve Yargıtay 1. Ceza Dairesi canavarca hisle öldürme suçu olduğuna karar verirken, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı yalnızca kasten öldürme suçu olduğu gerekçesiyle itiraz etmiştir. Ceza Genel Kurulu da oyçokluğu ile aldığı kararda eylemin canavarca hisle öldürme suçu olduğunu kabul edilmiştir. Oysa, söz konusu ağırlaştırıcı neden, failin psikolojisini dikkate almaktadır. Dolayısıyla yalnızca eylemiş işleniş tarzından hareketle sonuca varmak doğru olmayabilecektir. Nitekim somut olayda, kararın aksine, canavarca hisle değil eziyet çektirerek öldürme olduğu düşüncesi gerekçeleriyle açıklanmıştır.Book Part Ceren Damar IV. Bilim İnsanları Sempozyumu(Yetkin Yayınları, 2024) Çınar, Ali Rıza; Çınar, Ali RızaÇankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından 2- 3 Mayıs 2024 tarihlerinde Ankara’da düzenlenen “Ceren Damar IV. Bilim İnsanları Sempozyumuna’ davetli konuşmacı olarak katılarak “Ceza Yargılama Sürecinin Soruşturma ve Kovuşturma Evreleri” adlı bilimsel tebliğ sundum. Bu “Ceza Yargılama Sürecinin Soruşturma ve Kovuşturma Evreleri” konulu bilimsel tebliği, Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi “Ceren Damar IV. Bilim İnsanları Sempozyumu” adlı Sempozyum kitabında, Yetkin Yayınları (Yayın Kodu: ISBN 978-605-05-2084-2) Ankara 2024, s.131-134’ de yayımlanmıştır.Presentation Ceza Hukukunda Çocuk(MEF Üniversitesi, 2020) Çınar, Ali RızaÇocuk canlı, cana yakın ve sevimlidir. Aynı zamanda çocuk, saflığın ve kusursuzluğun simgesidir. Ancak çocuklar, toplumun en güçsüz kesimidir. Çünkü onlar; bedensel, düşünsel, ekonomik ve sosyal yönden yetersiz olduklarından bağımlı insanlardır. Bu nedenle çocuklar, geçmişte(tarihte) olduğu gibi günümüzde de toplumun en çok sömürülen kesimini oluşturmaktadır. Hukukun asıl işlevi, güçsüzleri korumaktır. Bu nedenlerle, insanlığın geleceği olan çocukların korunması için özel bir hukuki düzenlemeye gereksinim doğmuştur. Bunun sonucu olarak, uluslararası bildirgeler biçiminde çeşitli ve ayrı düzenlemeler yapılmıştır. Bunlardan en önemlisi, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca kabul edilen “Çocuk Haklarına Dair Sözleşme”dir.Bundan dolayı her yıl 20 kasım günü çocuk hakları günü olarak kutlanmaktadır. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları sözleşmesi hükümleri, ülkemizde 1995 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanarak kabul edilmiş olduğundan, iç hukukumuzun bir parçası hâlinde gelmiş ve yasal olarak devletimizi bağlamaktadır. Çocuk hakları, insan haklarının ve anayasal temel hakların onsekiz yaşından küçük çocuklara da tanınması ile ortaya çıkmıştır. Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde otuzu (27,5) onsekiz yaşından küçük çocuklardan oluşmaktadır. Ülkemiz gibi genç ve çocuk nüfusunun yüksek olduğu, genelde “insan hakları”, özelde ise “çocuk hakları” konusundaki çalışmaların önemi çok daha büyük ve anlamlı olmaktadır.Master Thesis Ceza hukukunda kadın ve haksız tahrik(Galatasaray Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Hukuku Anabilim Dalı, 2017) Mermutluoğlu, Ceren; Evik, Vesile, SonayHaksız tahrik kadına karşı işlenen suçlar bakımından sıkça gündeme gelen bir indirim nedenidir. TCK md. 29'a göre, faile yönelik tahrik edici ve haksız bir fiil gerçekleştiren kişiye karşı işlenen suçlar bakımından, bu fiilden kaynaklanan öfke veya şiddetli üzüntü halinde hareket edildiği sürece, failin ceza sorumluluğunun azaldığı kabul edilmektedir. Failin haksız tahrik altında hareket ettiğinin kabul edilmesi için öncelikle, tepki suçunun mağduru olan kişi, faile yönelik olarak objektif anlamda tahrik edici ve haksız bir fiil gerçekleştirmelidir. İkinci olarak, tahrik edici haksız fiilin, failde öfke veya şiddetli üzüntüye neden olması gerekir. Son olarak ise tepki suçu, failin, mağdurun fiilinden kaynaklanan psikolojik durumunun etkisi altında gerçekleştirilmelidir. Çalışma kapsamında, kadına ilişkin uygulama bakımından önem arz eden konular olduğu düşünülerek haksız tahrikin, meşru savunma, töre saiki, tasarlama ve takdiri indirim nedenleri ile ilişkisi ele alınmıştır. Kadının mağdur olduğu suçlar bakımından uygulamanın cinsiyetçi bir perspektife sahip olup olmadığı incelenirken, şiddete maruz kalmış kadının, kendisine karşı sürekli olarak şiddet uygulayan erkeği, pasif konumda olduğu bir anda öldürmesi durumu meşru savunma kapsamında incelenerek, karşılaştırma yapılmıştır.Article Ceza Yargılama Hukukunda “Duruşma Aşamasının” Temel İlkeleri(Terazi Hukuk Dergisi, 2024) Çınar, Ali RızaCeza Yargılama Hukuku sürecinde ulaşılmak istenen amaç Medeni Yargılama Hukuku sürecinde olduğu gibi biçimsel gerçeklik değil, daha önce yaşanmış olaya bağlı somut gerçekliktir. Ceza yargılama sürecinin amaçladığı maddi /somut gerçek, hukuka uygun yöntemler ile yapılan araştırma ve soruşturma sonucu elde edilen kanıtlar ve bu kanıtların duruşmada tartışılması ile yargılama sürecinin bir bütün olarak değerlendirilmesi ile ortaya çıkarılacaktır. Bu nedenle de yargılamanın en önemli evresi ilk derece/olay mahkemesindekikovuşturma evresidir. Bu evrenin en önemli aşaması da yargılanan kişinin atılı suçu işleyip işlemediğinin, olayın gerçek olup olmadığının belirlendiği duruşma aşamasıdır. Bu aşamada uyulması zorunlu temel ilkeler vardır. Çünkü daha önce yaşanmış somut olay konusundaki kuşku, duruşmada; iddia, savunma ve yargılama makamlarınca bütün yönleriyle herkesin gözleri önünde sözlü olarak tartışılan ve beş duyuyla algılanan kanıtların ışığında hep birlikte yenilecek ve yalnızca duruşmaya getirtilip tartışılan kantların ışığında edinilen izlenimleregöre oluşan ve ulaşılan vicdani kanıya göre "yargı" (hüküm) kurulacaktır. Bundan dolayı, bu makalemizde Ceza Yargılama Hukuku’nun iki evresi olan soruşturma ve kovuşturma evresi hakkında genel bir bilgi verilip kovuşturma evresinin en yaşamsal aşaması olan duruşma aşamasından, öneminden ve bu aşamada uyulması zorunlu ilkelerden söz edilecektir. Ceza Yargılama Hukuku ile amaçlanan maddi gerçek ancak kovuşturma evresinin duruşma aşamasındaki zorunlu ilkelere uyulması ile ortaya çıkarılacak ve hukuka uygun hükümkurulacaktır.
