Tez Koleksiyonu
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.11779/1785
Browse
Browsing Tez Koleksiyonu by Issue Date
Now showing 1 - 20 of 114
- Results Per Page
- Sort Options
Master Thesis The Impact of Tourism Revenues on Economic Growth(MEF Üniversitesi, 2020) Samsun, Kaan; Torağanlı Karamollaoğlu, NazlıBu çalışma, 1995-2018 dönemine ait 181 ülkeyi kapsayan bir veri setini kullanarak, turizm gelirlerinin ekonomik büyüme üzerindeki etkisinin ampirik sonuçlarını göstermektedir. Çalışma kapsamında Figini ve diğerlerinin (2009) çalışmasına paralel bir yaklaşımla doğrusal regresyon modelini kullanarak, turizmin farklı turizm gelir seviyesine sahip ülke gruplarında kişi başına düşen gayri safi yurtiçi hasılat (GSYİH) üzerindeki etkisini test ediyorum. Çalışmanın sonuçları, turizm gelirlerinin nominal GSYİH'ya oranı yüksek olan, turizm odaklı ekonomilerde kişi başına GSYHI büyüme oranını olumlu etkilediğini göstermektedir. Bütün ülkeler baz alındığında, tahmin sonuçlarına göre, turizm ve ekonomik büyüme arasında anlamlı bir ilişki raporlanmamıştır. Ayrıca, beklentilere paralel olarak, açıklık ve yatırım değişkenlerinin katsayıları tüm spesifikasyonlarda pozitif ve anlamlı bulgulanarak, bu iki değişkenin kişi başına düşen GSYİH'yi olumlu etkilediğini göstermektedir.Master Thesis Terörizmin Finansman Kaynakları ve Yöntemleri(MEF Üniversitesi, 2020) Erci̇nler, Sercan; Ki̇baroğlu, MustafaBu tez çalışmasında, güncel veriler ışığında terör örgütlerinin finansman kaynakları ele alınmaktadır. Neredeyse insanlık tarihi kadar eski olan terörizm, günümüz dünyasında en önemli uluslararası güvenlik sorunlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Hedeflerine ulaşmada her türlü şiddeti meşru gören ve geçmişe göre daha ölümcül ve tehlikeli olan terörizmin günümüzde ulaştığı boyut göz önünde bulundurulduğunda, terörizmin finansmanıyla mücadelenin önemiortadadır.Finansman kaynakları olmadan terör örgütlerinin varlıklarını sürdürebilmeleri ve şiddet eylemlerinde bulunabilmeleri mümkün değildir. Bu nedenle, terörizmin finansmanında güncel gelişmelerin ve yeni risklerin dikkate alınarak yapılacak olan araştırmaların oldukça önemli olduğu düşünülmektedir. Terörizmin finansmanı konusu 11 Eylül terör saldırılarını izleyen dönemdeuluslararası toplumun ve hükümetlerin en önemli gündem konularından biri haline gelmiştir. Bu dönemde terörizmin finansman kaynaklarının kurutulmasına yönelik birçok yasal düzenleme ve uygulama hayata geçirilmiştir. Söz konusu yasal düzenleme ve uygulamalar, terör örgütlerinin finansman faaliyetlerini durdurmakta yeterli olamamıştır. Bu çalışmada, güncel gelişmeler ışığında terör örgütlerinin geleneksel finans kaynaklarına, fon transfer metotlarına ve terörizmin finansmanı konusunda yeni risk ve tehditlere değinilmektedir. Konunun bütün boyutlarıyla incelendiği bu tez çalışmasında, terörizmin finansmanının tarihi gelişimine, inovasyonuna ve stratejisine de değinilmektedir. Ayrıca, tez çalışmasında BM ve FATF gibi uluslararası kuruluşların terörizmin finansmanı ile mücadeledeki çabaları analiz edilmekte ve söz konusu çabaların yeterliliği tartışılmaktadır. Terörizmin farklı biçimleriyle uzun bir süredir mücadele eden ülkemizde, terörizmin finansmanıyla ilgili olarak yapılan çalışmaların sayısının oldukça az olduğu gözlemlenmektedir. Bu çalışmanın amacı, terörizmin finansmanı konusunda akademik boşluğun doldurulmasına katkıda bulunmaktır.Master Thesis Exchange Rate Exposure: Evidence From Turkey(MEF Üniversitesi, 2020) Canbazoğlu, Tolga; Toraganlı Karamollaoğlu, NazlıBu tez çalışması, 2010-2019 yılları arasında Borsa İstanbul'da işlem gören 330 firmanın finansal tablolarına dayanarak kurdaki dalgalanmanın şirketlerin hisse senedi getirileri üzerindeki etkilerini ölçmeyi amaçlamaktadır. Bu çalışmada, döviz kuru riski Adler ve Dumas (1984) yöntemine göre firmaların sektörlere bölünmesiyle analiz edilmiştir. Baz modele göre, döviz kuru katsayısı, 26 sektörden 8'inde anlamlı görülmektedir, genişletilmiş model için 26 sektörden 6'sında katsayı anlamlıdır. Ayrıca çalışmada şirketleri, tercih edilebilir ve edilmez likidite, finansal, karlılık ve ciro oranlarına göre kategorilere ayırarak bu iki gruptaki döviz kuru riski ölçülmektedir. Rasyo analizlerinin sonuçları olumlu ve olumsuz seviyede rasyo oranlarına sahip şirketler için döviz kuru riski aynı şekilde tutarlı olarak rapor etmemektedir. Stokların toplam varlıklara oranı, kaldıraç, faiz giderlerinin satışa ve yabancı varlıkların toplam borçlara oranı tercih edilen seviyede olan şirketler ve nakit, likidite, alacak devir hızı tercih edilmeyen seviyede olan firmalar kur hareketlerine maruz kalmaktadır. Ayrıca, farklı ihracat seviyelerine sahip firmalar kur değişimlerinden farklı şekilde etkilenmemektedir.Master Thesis Avrupa Birliği Güvenlik Politikaları'nda Terörizm ile Mücadelenin Yeri(MEF Üniversitesi, 2020) Bay, Doğancan; Ki̇baroğlu, MustafaBu çalışmanın amacı, terörizmin AB'nin güvenlik ve savunma politikalarında getirmiş olduğu gelişim ve değişimleri, AB'nin birçok yeni güvenlik ve savunma mekanizmaları oluşturmasındaki etkilerini ve AB'nin güvenliğinde Soğuk Savaş döneminden günümüze kadar terörizm olan mücadelesini tarihsel süreç içerisinde ele alarak göstermektir. Bununla birlikte Soğuk Savaş döneminde Avrupa'nın terörizme karşı ortak bir iş birliğinde bulunmamasından dolayı görmüş olduğu önemli zararları, Soğuk Savaş sonrasında hızla yayılan küreselleşmeyle birlikte terörizmin küreselleşmeye başlaması, 11 Eylül 2001 tarihinden itibaren küresel bir sorun haline gelen terörizme karşı Avrupa Birliği'nin terörizm tehdidine karşı yaptığı stratejileri, politikaları ve oluşturduğu kurumları incelemektir. Avrupa'da terörizm, Soğuk Savaş döneminde özellikle 1960'lı yılların sonlarından itibaren terörizm tehdidi Avrupa'da yükselişe geçmiş ve Avrupa'nın önemli sorunlardan biri haline gelmiştir. Özellikle 1970'lerde yaşanan terör saldırıları (uçak kaçırma, bombalı saldırılar, suikastlar) Avrupa'yı terörizme karşı güvensiz ve riskli bir duruma getirmiştir. Soğuk Savaş döneminde yaşanan terör saldırılarına karşı Avrupa, terörizmden çok zarar görmüş olup güvenlik açısından zayıf kaldığı için Avrupa'da birçok insan terör saldırılarından hayatını kaybetmiş ve vatandaşların can güvenliği yeteri kadar korunamamıştır. Bu duruma çözüm bulmak için Avrupa Devletleri, Soğuk Savaş'la birlikte ortaya çıkan kutuplaşmadan dolayı (iki kutuplu sistem) ortak bir noktada buluşamamıştır. Bu yüzden Avrupa, Soğuk Savaş döneminde terörizme karşı ortak bir güvenlik ve savunma politikaları geliştiremediği için birçok terör saldırılarına maruz kalmıştır. Soğuk Savaş döneminin bitiminden sonra Avrupa Devletleri, Maastricht Antlaşması'yla birlikte AB, terörizme karşı güvenlik mekanizmalarını etkili bir şekilde geliştirmeye başlamış olup günümüze kadar hala terörizme karşı güvenlik mekanizmalarını geliştirmeye devam etmektedir. Özellikle 2004 yılında Madrid kentinde ve 2005 yılında Londra'da gerçekleşen bombalı saldırılardan sonra AB, Terörle Mücadele'de kendi güvenlik ve savunma stratejilerinin geliştirilmesinde hız kazanmıştır. Bu dönemden itibaren terörizme karşı ortaya çıkan yeni politikalar ve stratejilerle AB, terörizm tehdidine karşı özellikle 2005 AB Terörle Mücadele Stratejisi'nden itibaren büyük ilerleme kat etmiştir. Kısacası bu çalışmada terörizmin Soğuk Savaş döneminden günümüze kadar Avrupa'nın güvenlik ve savunma politikalarında getirdiği etkiler ve AB'nin terörizmle mücadelesindeki kat ettiği gelişmeler tarihsel süreç doğrultusunda analiz edilecektir.Master Thesis Özel Askeri Şirket Faaliyetlerinin Küresel Etkileri ve Uluslararası Hukuktaki Yerlerinin İncelenmesi(MEF Üniversitesi, 2020) Beyhan, Yunus; Ki̇baroğlu, MustafaÖzel askeri şirketler günümüz savaş/çatışma alanlarında çokça görülen bir olgu olup, Soğuk Savaş sonrası dönemde orduların dağılması ve küresel özelleştirme dalgasıyla etkinliklerini arttırmışlardır. Bu yapılar dönemin savaş alanlarında yöneticiler tarafından; halkın baskısından kurtulmak, düşmana dolaylı baskı uygulamak veya üstünlüğünü kanıtlamak, toprak elde etmek, ekonomik olarak çıkar sağlamak ve daha birçok sebeplerle; altın, güç, toprak, yönetimden pay gibi bedeller ödenerek kullanılmışlardır. Bu kullanım sonucunda yönetimce elde edilen görece başarı kavramı ilerleyen zamanlarda paralı askerlik kavramının geliştirilerek kullanımına yol açmıştır. Paralı askerliğin, özel askeri şirketlerle beraber son dönemde çeşitli boyutlarıyla ön plana çıkması, bu kavramların anlaşılabilirliğinin önemini arttırmıştır. Bu noktada doğabilecek kavram kargaşasını gidermek, ulusal ve uluslararası hukukta nerede konumlandırılabileceğini tartışmak amacıyla bu çalışma yapılmıştır. Ayrıca özel askeri şirketler, yeni güvenlik anlayışı içerisinde devlet ve özel sektör tarafından kullanılan özel bir güç olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu gücün ortaya çıkış sebepleri, sınıflandırılması, gelişimini etkileyen faktörleri ve küresel ölçekte faaliyetlerini ele alan çalışmada, özel askeri şirketlerin kullanımında devletlerin sorumluluklarının yanı sıra, ulusal ve uluslararası hukuk alanındaki düzenlemeleri de incelenmiştir.Master Thesis Milletlerarası Özel Hukukta Ticari Şirketlerde Birleşmeler ve Devralmalar(MEF Üniversitesi, 2021) İyi̇t, Bülent; Uyanık Çavuşoğlu, AyferBu tez çalışmasında, uluslararası nitelikteki ticari şirketlerin birleşme ve devralma işlemlerinin, sözleşmeler öncesi dönemden başlamak üzere, sözleşmelerin kurulması, tarafların ehliyeti, sözleşmelerin şekli, sözleşmelerin işlemlerine ilişkin olarak kanunlar ihtilafı sorunlarının çözümü, sözleşmelerde irade serbestisinin mümkün olduğu durumlar ile bu tür sözleşmelerden kaynaklanan muhtemel uyuşmazlıkların çözümü için yetki sözleşmesine koyulabilecek uyuşmazlık çözüm yolları incelenmiştir. Ayrıca sözleşme konusu işlemlere Türk hukukunun uygulandığı durumlara ilişkin olarak, Türk hukuku çoğunlukla AB Hukuku ile karşılaştırılarak incelenmiştir. Şirket birleşme ve devralma işlemleri farklı yapıya sahip işlemlerdir. Bu sebeple her iki kavram iktisadi ve hukuki olarak tüm boyutları ile ele alınması ve farklılıklarının ortaya konulması gerekmektedir. Çünkü birleşme ve devralma işlemleri her ne kadar hukuki birer işlem niteliğinde olmalarına rağmen, sebeplerinin ve sonuçlarının iktisadi olduğunu söylemek mümkündür. Devralma kavramı, TTK.'da birleşmenin gerçekleşmesinin bir türü olarak kullanılmakla birlikte, gerçekte birleşme işleminden farklı olarak, bir şirketin kontrolünü sağlayacak şeklide ele geçirmek olarak anlaşılmalıdır. Birleşme işleminde, devrolunan şirket ya da şirketler devralan veya yeni kurulan şirketin bünyesine tasfiyesiz şekilde son bularak katıldığı halde, şirketin devralınması işleminde ise devralınan hedef şirket varlığını devam ettirmekte ve sadece kontrolünü sağlayan gerçek ya da tüzel şahıslar değişmektedir. Ayrıca birleşme işleminde devrolunan şirketin ortakları, ortaklığın devamlılığı ilkesi gereğince şirket payları karşılığında devralan şirketin ortağı olmakta ve genel kural olarak herhangi bir bedel ödemeleri söz konusu olmamakta, devralma işleminde ise devir karşılığında bir bedel ödenmesi söz konusu olmakta ve ortakların bu bedel karşılığında devrettikleri pay oranında, işlem konusu şirkete ilişkin mülkiyet hakları devir ile birlikte son bulmaktadır. Her iki uluslararası nitelikli sözleşmenin kurulma aşamasından önce, niyet mektubu, due diligence, gizlilik sözleşmesi gibi ortak yönleri bulunmaktadır. Ancak işlemlerin farklı hukuki yapıya ve özneye sahip olmaları sebebiyle, sözleşmenin kurulması, kanunlar ihtilafı kurallarına göre uygulanacak hukukun tespiti ile irade serbestisinin sözleşmeye uygulanabilmesi açısından birbirlerinden oldukça farklı nitelikleri bulunmaktadır. Her iki işlemden kaynaklı uyuşmazlıkların etkili ve pratik çözümü için yetki sözleşmelerine koyulabilecek başta tahkim olmak üzere, uyuşmazlık çözüm yolları da üzerinde özellikle durulması gereken konulardır.Master Thesis Gelir Paylaşımlı İnşaat Sözleşmesi(MEF Üniversitesi, 2021) Arıkan, Habi̇p; Kurt, EkremBu çalışmada, ülkemizde inşaat sektöründeki gelişmelerin bir sonucu olarak ortaya çıkmış olan gelir paylaşımlı inşaat sözleşmesi incelenmiştir. Çalışmanın birinci bölümünde gelir paylaşımlı inşaat sözleşmesinin genel esasları ele alınmıştır. Bu kapsamda sözleşmenin tanımı, tarafları, amaç ve faydaları ile unsurlarına değinilmiştir. Akabinde sözleşmenin hukuki niteliğine ilişkin değerlendirmelere yer verilmiş ve gelir paylaşımlı inşaat sözleşmesinin uygulamada rastlanan farklı biçimleri incelenmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde gelir paylaşımlı inşaat sözleşmesinin hüküm ve sonuçları incelenmiştir. Bu kapsamda sözleşme taraflarının hak ve borçları ile üçüncü kişilerin hukuki durumu ele alınmıştır. Çalışmanın üçüncü bölümünde gelir paylaşımlı inşaat sözleşmesinin sona erme halleri incelenmiştir.Master Thesis Türkiye'de 2000'li Yıllarda Tarım Politikalarının Gıda Güvencesi ve Tarımsal Üretime Etkileri: Bayramiç İlçesi Örneği(MEF Üniversitesi, 2021) Açar, Belgi̇n; Ki̇baroğlu, AyşegülGıda güvencesi FAO tarafından tüm insanların, her zaman, aktif ve sağlıklı bir yaşam için, beslenme alışkanlıklarına ve gıda tercihlerine uygun, yeterli, güvenli ve besleyici gıdaya fiziksel, sosyal ve ekonomik bakımdan erişebilmeleri olarak tanımlanmıştır. Geleneksel güvenlik çalışmaları literatüründe daha çok gıda temini ve açlık üzerinden kısıtlı bir şekilde ele alınan gıda ve beslenme sorunları, Soğuk Savaş'ın bitmesinin ardından genişleyen ve derinleşen güvenlik çalışmalarında daha fazla önem kazanan bir alan olmaya başlamıştır. Bu tez çalışması uluslararası güvenlik çalışmalarının bu görece yeni gelişen araştırma alanı, gıda güvencesini devletler ve uluslararası örgütler gibi başlıca karar verici aktörlerin politikaları ve tarımsal üretimin temel paydaşlarının değişen ekonomik ve sosyal durum ve ihtiyaçları çerçevesinde incelemektedir. Tezde tarıma yönelik korumacı politikaların terk edildiği, neoliberal politikaların ivmelendiği, ekonomik krizler ve istikrarsızlıklar sebebiyle uluslararası aktörlerin Türkiye tarım politikaları üzerinde etkilerinin arttığı 2000'li yıllar ele alınmıştır. Türkiye'de tarımsal üreticilerin çoğunluğunu küçük aile işletmeleri oluşturmaktadır ve bu grup bir yandan gıda güvencesinin sağlanmasının en önemli adımlarından biri olan gıda mevcudiyetine katkı sağlarken öte yandan gıda güvencesizliğine karşı kırılgan gruplar içerisinde yer almaktadır. Bu sebeple bu tez çalışmasında tarımsal üretimin temel paydaşların durumlarının incelendiği saha araştırması ana geçim kaynağının tarımsal üretim olduğu ve çoğunluğunu küçük üreticilerin oluşturduğu Çanakkale ili Bayramiç ilçesinde yürütülmüştür. Çalışma birincil ve ikincil verilerden oluşmaktadır. Araştırmada esas olarak nitel araştırma yöntemi tercih edilmiştir. Ayrıca istatistiki veriler değerlendirilmiş ve teze uygulanmıştır. Özelliklerine göre gruplandırılan temel paydaşlar için farklı soru formları oluşturulmuş ve derinlemesine görüşme yöntemiyle betimleme, yorumlama ve paydaşların bakış açılarından oluşan veri elde edilmiştir. Maksimum çeşitlilik örneklemesi ile seçilen 10 paydaş ile görüşme yapılmıştır. Nitel araştırmada elde edilen veriler içerik analizi yöntemiyle değerlendirilip bulgular yorumlanmıştır. İçerik analizinde verilerin kodlanması, temaların bulunması, kodların ve temaların düzenlenmesi, bulguların tanımlanması ve yorumlanması aşamalarından oluşan bir yöntem izlenmiştir. Tez çalışmasında makro tarım politikaları ve bu politikaların yereldeki etkileri tarımsal üretim ve gıda güvencesi çerçevesinde ele alınmıştır.Master Thesis Cmr Hükümleri Uyarınca Taşıyıcının Yardımcı Kişilerden Doğan Sorumluluğu ve Taşıyıcılar Arası Rücu İlişkileri(MEF Üniversitesi, 2021) İren, Oğuzcan; Özcanli, Fatma Beri̇lAvrupa Ekonomik Komisyonu (ECE) tarafından 19 Mayıs 1956 tarihinde imzaya açılan ve 2 Temmuz 1961 tarihinde yürürlüğe giren Eşyaların Karayolundan Uluslararası Nakliyatı İçin Mukavele Sözleşmesi'ne ("CMR") Türkiye 4 Ocak 1995 tarihinde taraf olmuştur. CMR'nin 1. maddesi uyarınca yükleme veya boşaltma yerlerinden birinin âkit ülke olması halinde CMR'nin öncelikli olarak uygulanması taraf devletler bakımından zorunluluk teşkil etmekte olup yükleme veya boşaltma yeri Türkiye olan bütün karayolundan taşımalarda CMR hükümleri öncelikle uygulama alanı bulmaktadır. Çalışmamızda, CMR'ye tabi taşımalarda, taşıyıcının yardımcı kişilerin, özellikle de alt taşıyıcıların eylemlerinden doğan sorumluluğu ve yine CMR'ye tabi taşımalarda taşıyıcılar arası rücu ilişkileri incelenecektir. CMR'de taşıyıcının yardımcı kişinin eylemlerinden doğan sorumluluğunun ve taşıyıcılar arası rücu ilişkilerinin kapsamının tespit edilebilmesi için ilk olarak CMR'nin uygulama alanının belirlenmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda, çalışmanın ilk bölümünde CMR'nin tarihçesinden bahsedildikten sonra bir taşımanın CMR'ye tabi olmasının şartları, taşıma sözleşmesinin unsurları ve CMR kapsamında kimin taşıyıcı olarak kabul edildiği açıklanacaktır. Bunu takiben, CMR m.3 hükmünde düzenlenen taşıyıcının yardımcı kişinin eylemlerinden doğan sorumluluğunun temellerinin ortaya konabilmesi için; borçlunun yardımcı kişinin eylemlerinden doğan sorumluluğunu düzenleyen 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 116. maddesi ele alınacaktır. Bu doğrultuda, borçlunun yardımcı kişinin eylemlerinden doğan sorumluluğunun hukuki temelleri ortaya konacaktır. Ardından CMR m.3 hükmü detaylı olarak incelenecektir. CMR m.3 hükmü uyarınca taşıyıcı kendi çalışanlarının, temsilcilerinin ve bağımsız yardımcı kişilerinin sebep olacağı zararlardan, bizzat kendi fiili gibi sorumludur. Beri yandan, CMR m.3 hükmü uyarınca taşıyıcının sorumluluğuna gidilebilmesi için, öncelikle sorumluluğu doğuran sebebin CMR kapsamında kalması gerekir. Bu doğrultuda, CMR m.3 hükmü kapsamında taşıyıcının çalışanları, temsilcileri ve bağımsız yardımcı kişilerinin sebep olduğu zararlardan taşıyıcının sorumluluğunun hukuki temeller, şartları ve kapsamı açıklanacaktır. Bunu takiben CMR m.3 uyarınca açılacak sorumluluk davasının şartları özellikle de davalardaki dava takip yetkisi incelenecektir. 6102 s. Türk Ticaret Kanununun ("TTK") dördüncü kitabı olan "Taşıma İşleri"nin büyük ölçüde CMR'den ve 1998 tarihli Alman Taşıma Reform Kanunundan ("1998 Alman-TRG") iktisap edilmiş olması ve CMR'de boşluk bulunan hallerde tamamlayıcı hukuk kuralı olarak kanunlar ihtilafı kuralları dikkate alınarak ulusal mevzuata başvurulacak olması gerekçeleriyle, TTK'da taşıyıcının yardımcı kişilerin eylemlerinden doğan sorumluluğu mülga 6762 s. Türk Ticaret Kanunu ile karşılaştırılarak incelenecektir. Ayrıca, doktrindeki bazı görüşlere göre CMR'de dava takip yetkisi düzenlenmemiş olup dava takip yetkisinin belirlenmesi açısından kanunlar ihtilafı kurallarına ve ulusal mevzuata başvurulması gerektiğinden TTK'ya tabi kara taşımalarından doğan uyuşmazlıklarda ikame ettirilecek sorumluluk davası ve Türk Hukuku bakımından yeni bir hüküm olan ve dava takip yetkisini düzenleyen TTK m.871 f.1 kaynak HGB § 421 f.1 ile birlikte hükmü ele alınacaktır. CMR m.3 hükmündeki genel düzenleme haricinde, birden fazla taşıyıcı tarafından gerçekleştirilen taşımalara ve taşıyıcılar arası rücu ilişkilerine ilişkin CMR'de yer alan tek düzenleme, CMR'nin VI. Bölümde m.34 ila 40 hükümlerinde düzenlenen müteakip taşıma hükümleridir (Resmi Türkçe tercümeye göre: Taşımacılar Tarafından Ortaklaşa Yapılan Taşımalarla İlgili Hükümler"). Bununla beraber, doktrinde ve âkit ülkelerde, müteakip taşımanın ayrı bir bölümde yer alması ve CMR m.34 hükmünün belli başlı şartlar getirmesi sebebiyle, müteakip taşıma hükümlerinin CMR'ye tabi bütün alt taşımalarda uygulanıp uygulanamayacağı, bir başka söyleyişle, CMR m.34 hükmünde öngörülen şartlar gerçekleşmeden müteakip taşıma hükümlerinin alt taşımalara ilişkin sorumluluk davalarına ve rücu davalarına tatbik edilip edilemeyeceği tartışmalıdır. Bu soruna bir yanıt aramak için müteakip taşıma hükümleri, bu düzenlemeye ilişkin doktrindeki ve yargı kararlarındaki yaklaşım açıklanacaktır. Çalışmamızın VI. ve son bölümünde ise, CMR'ye tabi taşımalarda taşıyıcılar arası rücu ilişkileri incelenecektir. Bu amaçla ilk olarak âkit ülkelerdeki özellikle de Alman Hukukundaki uygulama ve görüşler ele alınacaktır. Ardından, CMR'ye tabi alt taşımalara ve taşıyıcılar arası uyuşmazlıklara ilişkin Türk Hukukunda çelişkili mahkeme kararları ortaya konarak doktrindeki bu konudaki yaklaşımlara yer verilecektir. Türk Hukukunda CMR'ye tabi taşımalarda birden fazla taşıyıcının dahil olduğu taşımalara ilişkin hem sorumluluk hem de rücu davalarında Türk Hukukunda yeknesak bir uygulama ve doktrinde bir uzlaşı olmaması sebebiyle, sürpriz karar yasağı kuralına uygun olarak taşıyıcılar arası rücu davalarında başvurulabilecek yollar açıklanacaktır. Son olarak, CMR'ye tabi taşıyıcılar arası rücu davalarında Türk Hukukunda yeknesak bir uygulama olmaması sebebiyle, Türk Hukukuna ve CMR'ye en uygun düştüğünü düşündüğümüz çözüm yolu önerilecektir.Master Thesis Türkiyenin Terörle Mücadelesinde Kurumlar Arası İşbirliğinde Yaşanan Sorunlar ve Geliştirilen Çözüm Yöntemleri(MEF Üniversitesi, 2021) Yılmaz, Burak; Ki̇baroğlu, MustafaBu tez çalışmasında Türkiye'nin tarihsel olarak karşılaştığı terör tehditlerinin neler olduğu ve bu tehditlere karşı iç güvenlik kurumlarının nasıl mücadele verdiği anlatılmaktadır. Araştırma yapılırken iç güvenlik kurumlarının terörle mücadele yöntemleri mercek altına alınmış ve tespit edilen sorunlar veya aksaklıklara yönelik çözüm önerilerinde bulunulmuştur. Araştırmada Türkiye'nin terörle mücadelesinde iç güvenlik kurumlarının birbirleri arasındaki koordinasyon ve iş birliği süreçlerinin nasıl olduğu ortaya konulmaya çalışılmıştır. Yöntem ve sınırlama bakımından, Türkiye'nin uzun yıllara dayanan terörle mücadelesine ana hatları ile değinilmiş, esas olarak 2016-2020 yıllarını kapsayan dönemle ilgili olarak akademisyenlerin, halen aktif görevde bulunan ya da emekli olmuş uzmanların görüşleri üzerinden analizler yapılmıştır. Araştırmada böyle bir sınırlamaya gidilmesinin sebebi; 15 Temmuz 2016 günü FETÖ terör örgütünün başarısız darbe girişimi ile karşılaşan Türkiye Cumhuriyeti devletinin, sınırları içerisinde ve dışında tüm terör örgütlerine yönelik çok yönlü mücadele stratejisi kararı almasının iç güvenlik kurumları bakımından söz konusu tarihin bir dönüm noktası olmasıdır. Bu sebeplerden ötürü 15 Temmuz 2016 öncesi ve sonrası değerlendirilerek, değişimin ne düzeye geldiğinin incelemesi yapılmıştır. Bu tez çalışması sonucunda Türkiye'nin uzun yıllar çok sayıda terörle mücadele stratejisi benimsediği, özellikle 1990'lı yıllardan 2020 yılına kadar stratejik, taktiksel ve kurumsal olarak büyük dönüşümler yaşadığı görülmektedir. Tez çalışmasında, Türkiye'nin resmi kurumları tarafından yapılan mücadele tarzlarına yönelik olarak eleştirel bakış açısına sahip ve çözüm önerilerinde bulunan terörle mücadele içinde yer almış ve alanında uzman kişilerin görüş ve tavsiyeleri de dikkate alınarak değerlendirmelerde bulunulmuştur. Araştırma yöntemi olarak bu çalışma; nicel araştırma şeklindedir ve belge, mevzuat, rapor tarama, mülakat, veri toplama, haber incelemesi ve literatür taraması şeklinde icra edilmiştir. Araştırma boyunca ihtiyaç duyulan detaylı bilgilerin güvenlik kaygısı ile akademik camia ile paylaşılmamasından dolayı, akademik literatürün sınırlı olması sebebiyle tez konusunu kamuoyuna açık kaynaklar üzerinden değerlendiren ve irdeleyen bir araştırıma olarak gerçekleştirilmiştir. Bu yöntemin tercih edilmesi, Türkiye'nin terörle olan mücadelesinin şeffaf ve denetlenebilir şekilde açık kaynaklardan da araştırılabileceğinin gösterilmesi bakımından önemlidir. Tez içerisinde ortaya konulmuş olan görüşler ve öneriler tamamen araştırmalarım sonucu oluşan kişisel görüşlerim olup herhangi bir kurumun görüşünü yansıtmamaktadır.Master Thesis Scandinavian Exceptionalism(MEF Üniversitesi, 2021) Özel, İpek; Akyürek, GüçlüThe world prison population increases every other day, the increase in Turkish prison populations ranks in the top. There is much evidence which prove that incarceration is an expensive way to achieve little public safety. There is a very weak relationship between higher incarceration rates and lower crime rates. On the contrary, studies in the field show that more incarceration does not make safer societies; increased incarceration has marginal-to-zero impact on crime rates and violence prevention. On the contrary in some instances it may even increase crime rates and burutality. Its costs go well beyond the financial costs to government. Mass incarceration also imposes significant social, cultural, and political costs on individuals, families, and communities. On the other hand, it is a fact that when other alternative sanctions cannot be sufficient, incarceration is inevitable. It is not realistic to say that prisons will disappear altogether, at least for the near future. Where custody is simply unavoidable and alternative sanctions, are insufficient, despite its all the extremely high direct and indirect human and social costs, restorative justice may assist us to use prisons more rationally and effectively. And in this respect in the growing field of comparative criminal justice, the Nordic Model is regularly used as exception to the global move towards growing rates of imprisonment and tougher, less welfare-oriented crime-control policies. This thesis focuses on 'Scandinavian Exceptionalism', arquing why the Nordic penal institutions are viewed as so 'different' and if they are, what exactly are the exceptional qualities, and why are the Nordic societies lucky enough to have them.Master Thesis The habitats of neonomads: Exploring neonomadic lifestyle through today's dynamics and nomadic codes(MEF Üniversitesi, 2021) Yavaş, Eda; İnceoğlu, Ahmet Arda; Özgan, Sibel YaseminBugün her zamankinden daha hareketliyiz. Şehirler, ülkeler ve hatta kıtalar arasında hareket etmek veya çevrimiçi platformlar aracılığıyla mekanın fiziksel sınırlarını aşmak daha pratik ve yaygın hale geldi. Bireysel hareketlilik arttı, sınırlar bulanıklaştı ve mekandan bağımsız yaşama arzusu yaygınlaştı. Bilinçli olarak mobil yaşamı tercih eden insanlar, yeni çağın dinamik güçleriyle daha sürdürülebilir ve anlamlı ilişkiler kurduklarını düşünmektedir. Evlerini sırtında taşıyan sırt çantalı gezginler, dijital ekranlarıyla hem çalışan hem de seyahat eden dijital göçebeler ve gönüllü olarak göçebe hayatı benimseyen küresel göçebeler tam zamanlı mobil bir hayat sürmektedirler. Çağın dinamik, geçici ve istikrarsız ortamında, ana akım mimari nesnelerin kararlılık ve kalıcılık varsayımları, yukarıda anlatılan esnek ve hareketli yaşamlarla örtüşmemektedir. Ancak geleceğin ipuçlarını takip eden ve neo-göçebe yaşamın beklentilerini önemseyen mekanlar son yıllarda alternatif olarak öne çıkıyor. Bu tartışmanın odağı, günümüzde giderek yaygınlaşan neo-göçebe yaşam tarzının tanımladığı hareketli ve geçici ilişkiler doğrultusunda, neogöçebelerin günlük alışkanlıklarına ve mekan kullanımlarınına mimarlık çerçevesinden bakmaktır. Göçebe deneyim üzerinden yürütülen araştırmada, geçmiş göçebe kodlarımızın ve 1960'ların göçebe gelecek vizyonlarının izleri sürülerek karşılaştırmalı bir sorgulama yapılmıştır. Dijital göçebeler, küresel göçebeler ve sırt çantalı gezginler ile yarı yapılandırılmış görüşmeler yoluyla veriler toplanarak günlük alışkanlıkları, kullandıkları yerler ve şehirden beklentileri hakkındaki teorik varsayımlar analiz edilmiştir. Neogöçebe yaşam tarzı hangi mimari kavramlara odaklanan mekanları tanımlar? Neogöçebelerin mekan ve şehir ölçeğinde beklentileri, yerleşik insanlarınkinden gerçekten farklı mıdır? Neogöçebelerin eski göçebe kodlarla ilişkisinin izleri sürülebilir mi?Master Thesis Suriyeli Sığınmacılar Türkiye Örneği: Kriz Yönetimi ve Uyum Politikaları(MEF Üniversitesi, 2021) Zengi̇n, Tamer; Nakaş, Evri̇m Görmüş2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı sonrasında milyonlarca Suriyelinin komşu ülkelere ve Avrupa'ya kitleler halinde göç etmesi büyük bir krize sebep olmuştur. 2011 senesinden itibaren açık kapı politikası uygulayarak Suriye Arap Cumhuriyeti halkını kabul eden Türkiye, başta Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gibi uluslararası örgütlerle iş birliği içinde uyum politikaları yürüterek geniş kapsamlı bir kriz yönetimi başlatmıştır. Bu çalışma Türkiye örneğinde gerçekleşen sığınmacı krizini ve kriz yönetimine ilişkin uyum politikalarını konu edinmiştir. Çalışmada Suriyeli sığınmacı krizinin yarattığı etkilerin hafifletilmesi için oluşturulan uyum politikaları analiz edilerek sığınmacılara yönelik mevcut uyum politikalarının etki değerlendirmesinin yapılması amaçlanmaktadır. Sığınmacıların entegrasyonunun sağlanması amacıyla oluşturulan uyum politikaları, sığınmacıların doğuştan getirdikleri haklarının korunarak toplum içinde eşit bireyler olarak yaşamlarını sürdürebilmeleri için oldukça önemlidir. Literatürde bu konuda yapılacak çalışmalar Suriyeli sığınmacıların entegrasyonu için atılacak yeni adımlara yol göstermesi açısından büyük önem taşımaktadır.Master Thesis Rusya Federasyonu: Küresel Güç Konumuna Dönüş, Suriye Krizi Vaka Çalışması(MEF Üniversitesi, 2021) Karabay, Yahya Emi̇rhan; Deği̇rmenci̇oğlu, İlhami̇ Bi̇nali̇Bu tez çalışmasının yapılmasının amacı Soğuk Savaş'tan sonra Rusya Federasyonu'nun günümüzde küresel güç potansiyeline erişip erişmediği ve pratikte bu bulguların Suriye krizi çerçevesinde mevcut olup olmadığı araştırılarak alanyazına katkıda bulunmaktır. Bunun yanında bu tez çalışmasının önemi küresel güç potansiyeline sahip bir devletin hangi özelliklere sahip olduğunu görmek ve bu kapsamda RF'nun bu vasıflara sahip bir devlet olup olmadığını vaka çalışması bağlamında incelemektir. Bu çerçevede RF'nun milli güç kapasiteleri incelenmiştir. Çünkü bir devletin sahip olduğu milli güç o devleti uluslararası sistemde belirli yere konumlandırmaktadır. Bir devlet gücünü ne kadar arttırırsa dünya siyasetinde o kadar söz sahibi olmaktadır. Dolayısıyla elde edilen bulgular ışığında RF'nun kurulduğundan beri sahip olduğu güç kapasitesinin hangilerinin küresel güç olma özellikleri gösterdiği veya gösteremediği anlaşılmaya çalışılmıştır. Bu milli güçler ise sırasıyla şunlardır. Siyasi yapısı, coğrafyası, demografisi, ekonomisi, askeri gücü, yumuşak gücü ve psiko sosyal güçtür. Siyasi yapı devletin rejiminin, kurumların güçlü bir yapıya sahip olup olmadığını gösteren verilerin ve devlet ile halk arasındaki ilişkinin incelenmesi amacıyla araştırılmıştır. Coğrafya ise bir devletin hakim olduğu alanların kendisine sağlamış olduğu birtakım kazınımların ve noksanlıkların olduğu gerekçesi ile incelenmiştir. Rusya Federasyonu'nun ekonomik yapısındaki güçlükler ve zayıflıklar ise dış politikasına olan etkileri nedeniyle önemli hususlardır. Askeri güç, RF için dünya siyasetinde etkin olmak ve küresel güce dönüşme de en önem verdiği alan olması bakımından mühimdir. Yumuşak güç, RF'nun yabancı kamuoyu açısından edinmiş olduğu imajın küresel güç olma da bir faktör olması dolayısıyla araştırılmıştır. Bu milli güç kapasitesini RF 1990'lı yıllardan beri geliştirmektedir. Mevcut güç kapasitesini dış politikada ne kadar gerçekliğe dönüştürdüğünü anlamak için Suriye krizi bir vaka çalışması olarak ele alınmıştır. Elde edilen bulgular sonucunda RF Suriye krizinde siyasi, diplomatik ve sahada oldukça etkin bir varlık gösterdiği ve ABD gibi bir küresel gücü Suriye'de pasifize etmeyi başardığı anlaşılmıştır. Fakat RF'nun milli güç kapasitesi incelendikten sonra varılan sonuç şudur. Siyasi, askeri, enerji ve coğrafya bakımından Rusya Federasyonu küresel güç bir devlet özellikleri gösterse de ekonomi, teknoloji ve yumuşak güç bakımından RF'nun gücü henüz daha olgunlaşmamıştır. Dolayısıyla RF şu an ki potansiyeli ile büyük güç konumundadır.Master Thesis Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesinde Kaçak Eklemeler Sorunu(MEF Üniversitesi, 2021) Temel, İlhan; Kurt, Ekrem634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun yürürlüğe girmesiyle birlikte ülkemize özgü bir şekilde ortaya çıkmış olan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri; bilhassa 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile birlikte uygulaması artmış, Türk Borçlar Kanununda açıkça düzenlenmemiş, isimsiz bir sözleşme olarak, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun eser sözleşmesi ve taşınmaz satım sözleşmesine ilişkin hükümleri kapsamında karma bir sözleşme olarak değerlendirilen, uygulamada ihtilaflara sıkça konu olan bir sözleşmedir. Uygulamada, sözleşme özgürlüğü çerçevesinde tarafların özgür iradeleri ile oluşturdukları bu sözleşmeye bağlı olarak; kamu düzeni ve emredici kurallara aykırılık, imar planı değişiklikleri, objektif veya sübjektif imkânsızlık ve her sözleşmede olduğu gibi sözleşmenin ihlali durumları, bu çerçevede konumuz açısından imar mevzuatına, ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı inşaat ve benzeri nedenlerle çeşitli hukuki sorunlar çıkabilmektedir. Tezimizin konusu, temel olarak; arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri kapsamında yapılan inşaat uygulamalarında, uygulamanın imar mevzuatına aykırılık taşıdığı, yaygın nitelendirmeyle kaçak inşaatın (yapının) söz konusu olduğu durumlarda ortaya çıkan sorunların ve bu sorunlara ilişkin yasal durumların tespiti ile bunlara ilişkin değerlendirmelerin mevzuat, öğreti ve yargısal kararlar çerçevesinde ortaya konulmasıdır. Ayrıca, kaçak yapının hukuki niteliği ve imar affı yasaları kapsamında kaçak inşaatın genel bir değerlendirmesi yapılmıştır. Bu çerçevede çalışmamızda öncelikle tezimizin temeli olan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi incelenmiştir ki, bu kısım sonraki açıklamalarımız ve değerlendirmelerimizin ana unsurunu oluşturmaktadır. Sözleşme ile tarafların haiz olacakları hak ve yükümlülüklerin açıklanması amaçlanmıştır. Bu çalışmanın ilk bölümünde arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin özellikleri ve hükümleri ele alınmış, ikinci bölümde kaçak eklemeler sorunu incelenmiş, son bölümde ise imar hukukunun konuyla ilgili düzenlemelerin üzerinde durulmuştur.Master Thesis Cumhurbaşkanı Kararnameleri ve Normlar Hiyerarşisindeki Yeri(MEF Üniversitesi, 2022) Ci̇ri̇t, Ezel; Batum, Bedi̇i̇ Süheyl1982 Anayasası üzerinde 2017 yılında 6771 sayılı Kanunla yapılan değişiklikler ile yeni bir hükümet sistemine geçiş yapılmıştır. Geçilen yeni hükümet sistemi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olarak adlandırılırken aynı zamanda yürütmenin yapısında da değişiklikler olmuş ve artık yürütme yetkisi ve görevi Cumhurbaşkanına ait olarak düzenlenmiştir. 1971 yılında Anayasa Hukukumuzun bir parçası olarak kendisine yer edinen kanun hükmünde kararnameler 2017 senesinde yapılan değişiklik ile artık yeni bir formda karşımıza çıkmaktadır. Doktrinde ve uygulamada çokça tartışılan bu yeni form çalışmamızın esas inceleme konusunu oluşturmaktadır. Bu çalışmada yürütme organının düzenleyici işlemlerinden olan Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ve Cumhurbaşkanının Olağanüstü dönemlerde çıkarabileceği olağanüstü hal (OHAL) kararnameleri üzerinde durmaya gayret edilmiştir. Cumhurbaşkanının kararname çıkarma yetkisinin hukuki temeli araştırılırken aynı zamanda normlar hiyerarşisi diğer adıyla kurallar kademelenmesindeki yeri de tahlil edilmeye çalışılmıştır. Çalışmamızın birinci Normlar hiyerarşisinin tanımlaması, iç hukukumuzdaki görünümü ile 2017 Anayasa değişikliği öncesi ne şekilde yapılandığı çalışılmıştır. Birinci bölümün son kısmında ise yürütmenin anayasal görev ve yetkileri yasama ile olan ilişkisi üzerinde incelemelerde bulunularak okuyucuya aktarılmaya çalışılmıştır. Çalışmamızın ikinci bölümünde ise 6771 sayılı kanunun ile yapılan değişikliklerin getirisi olarak Cumhurbaşkanının düzenleyici işlem yapma yetkisinin yanı sıra Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ve Cumhurbaşkanlığı yönetmelikleri incelenmiştir. Yeni sistemle beraber ortaya çıkan tartışmalardan bir diğeri olan Cumhurbaşkanı Kararnamelerinin mahfuz bir düzenleme alanına sahip olup olmadığı üzerine karşıt görüşler üzerinden bir değerlendirme yapılmıştır. Bahsi geçen değerlendirme yapılırken aynı zamanda demokratiklik ve karşılaştırmalı hukuk sistemleri üzerinden örneklemeler ile konuya açıklık getirilmeye çalışılmıştır. Bu amaçla da tezin ikinci kısmında takip edilen metoda paralel olacak şekilde yeni sistemin sonucunda normlar hiyerarşisinin ne şekilde oluşacağı üzerine bir değerlendirme yapılmıştır. Son başlıkta ise Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin olağan dönem ve olağanüstü dönem kararnameleri ayrımında yargısal denetimine ilişkin görüşlere ve Anayasa Mahkemesinin içtihatlarına yer verilerek bir incelemede bulunulmuştur.Master Thesis Kentsel Yoksullukta Yerel Yönetimlerin Rolü(MEF Üniversitesi, 2022) Saltık, Yavuz; Batum, Bedi̇i̇ SüheylGeçmişten günümüze her dönemde yoksulluk kendisini etkin bir şekilde hissettirmekte ve bütün dünya ülkelerini ilgilendiren ciddi bir sorun olarak algılanmaktadır. Yoksulluk sadece gelişmemiş ve az gelişmiş ülkelerde değil gelişmiş ülkelerde de görülmektedir. Yoksulluğun ortaya çıkmasında gelir eşitsizliği ve istihdam sorunları temel nedenlerin başında gelmektedir. Kentlerde nüfusun artmasına neden olan en önemli sorunlardan birisi de kırsal alanlardan kentlere doğru gerçekleşen göçtür. Bu da kentsel yoksulluk sorununun ortaya çıkmasında etkili bir rol üstlenmektedir. Yoksullukla mücadele konusunda merkezi yönetim kadar önemli olan bir başka kamu tüzel kişiliği de yerel yönetimlerdir. Yerel yönetimler arasında başta belediyeler olmak üzere bütün kurumlar yoksulluğun tespit edilmesi ve sorunlarının en aza indirilmesinde etkin bir şekilde görev almaktadır. Özellikle kentsel yoksulluk konusunda aktif bir şekilde çalışan belediyeler yoksul kesimlerin başta istihdam olmak üzere bütün alanlarda sorunlarının çözümüne yönelik farklı stratejiler izlemektedir. Bu çalışmada da kentsel yoksullukla mücadele konusunda etkin bir şekilde çalışan İstanbul Büyükşehir Belediyesine yönelik olarak "Sistem Mezuniyeti Modeli" önerilmiştir. Bu modele göre İstanbul'da yaşayan ve yoksul olarak değerlendirilen vatandaşlara yönelik sistem mezuniyetinin oluşturulmasında uzman meslek elemanlarının seçimi, yoksullara yönelik veri tabanının oluşturulması, istihdamı sağlamak için kariyer danışmanlığının yapılması, yoksullara yönelik farklı kurumlarda istihdam sağlanmasına yönelik uygulamalara yer verilmiştir. Bu sayede yoksulluğun azaltılmasında yerel yönetimlerin uygulayacağı öneriler sunulmuştur.Master Thesis Uluslararası Ticari Arabuluculuk ve İcra Edilebilirlik(MEF Üniversitesi, 2022) Karabacak, Mehmet Kaan; Uyanık Çavuşoğlu, AyferUluslararası ticari uyuşmazlıklarının çözümünde alternatif uyuşmazlık çözümlerinden arabuluculuk yaygın olarak uygulanmaktadır. Ancak devlet yargılaması ve tahkim kadar sıklıkla uygulanmamaktadır. Arabuluculuk faaliyetinin bu tip uyuşmazlıklarda sıklıkla uygulanmamasının sebebi, tarafların mutabakatı sonucunda düzenlenen anlaşma belgesinin icra edilebilirliğinin sorun teşkil etmesidir. Tahkim ve devlet mahkemeleri sonucunda çıkan kararların icra edilebilirliği gerek iç hukuklarda gerekse uluslararası anlaşmalarla sağlanabildiğinden icra edilebilirlik sorunu ile karşılaşılmamaktadır. Bu tezin amacı, uluslararası ticari uyuşmazlıkların sonucunda düzenlenen anlaşma belgelerine yani sulh anlaşmalarına icra kabiliyeti kazandırılmasının yollarını araştırmaktır. Tezin ilk bölümde alternatif uyuşmazlık çözümleri hakkında genel bilgi verilmiştir. Ayrıca arabuluculuk faaliyetinin tanımı ve tarihsel gelişimi, diğer alternatif uyuşmazlık çözüm yollarından ayrıştırılması, farklı hukuk sistemlerinde arabuluculuk çözüm yolunun yeri ve ilgili düzenlemeler ve son olarak Türk Hukuku'ndaki arabuluculuk düzenlemesi olan 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu incelenmiştir. İkinci bölümde ise uluslararası ticari uyuşmazlıkların arabuluculuk çözümü ile sonuçlandırılması sonucunda düzenlenen anlaşma belgesi hakkında genel bilgi verilmiş olup nasıl düzenleneceği, içeriği, kapsamı hususlarında bilgi verilmiştir. Ayrıca icra edilebilmesi ve kesin delil etkisinin kazandırılması için büyük önem taşıyan hukukî niteliği hakkında inceleme yapılmıştır. Ayrıca anlaşma belgesinin milletlerarası niteliğe sahip olması için hangi özellikleri Türk Hukuku ve uluslararası anlaşmalar uyarınca bünyesinde bulundurması gerektiği hususunda araştırma yapılmıştır. Devamında milletlerarası arabuluculuk anlaşma belgelerinin icra sorunu incelenmiş, bu kapsamda uluslararası sözleşme olmaması durumunda anlaşma belgesine icra kabiliyeti kazanabilmenin yolları aranmıştır. Bu yollardan biri anlaşma belgesinin mahkeme kararına çevrilmesidir. Bu durumda sınır-ötesi icrasının sağlanabilmesi için örneğin Türk Hukuku'nda MÖHUK hükümlerine göre tanınması yapılacaktır. Anlaşma belgesinin hakem kararına çevrilmesi de diğer bir yoldur. Hakem kararına çevrilen anlaşma belgesi, 1958 tarihli Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve Tenfizi Hakkında New York Sözleşmesi uyarınca eğer ilgili devlet bu sözleşmeye tarafsa, tanıma ve tenfizi yapılabileceğinden icra kabiliyeti ve kesin delil etkisi kazanabilecektir. Son olarak ise uluslararası milletlerarası anlaşma belgesinin icra sorununu ele alan uluslararası bir sözleşme yapma ihtiyacı ele alınmıştır. Son bölümde Birleşmiş Milletler Uluslararası Ticaret Hukuku Komisyonu'nun (UNICITRAL) düzenlediği Ticari Uyuşmazlıklara İlişkin Arabuluculuk Faaliyeti Sonucunda Yapılan Milletlerarası Sulh Sözleşmeleri Hakkında Birleşmiş Milletler Sözleşmesi (Singapur Sözleşmesi), arabuluculuk anlaşma belgelerinin icra edilebilirlik açısından incelenmiştir. Sözleşme'nin uygulanabilmesi için gereken maddi ve usuli şartlar tezde incelenmiştir. Kapsam dışında kalmasına sebep olan ret sebepleri detaylı olarak ele alınmıştır. Singapur Sözleşmesi, akit devletler nezdinde sorunun çözümü hususunda önemli adımdır. Akit olmayan devletler açısından hala uluslararası anlaşma belgesinin icra edilebilirliği sorun teşkil etmektedir. Singapur Sözleşmesi'nin New York Sözleşmesi benzeri bir başarı kazanıp kazanamayacağını zaman gösterecektir.Master Thesis Türkiye'de Bütüncül Su Kaynakları Yönetimi: Konya-çumra-karapınar Alt Havzası Örneği(MEF Üniversitesi, 2022) Coşkun, Sefa; Ki̇baroğlu, Ayşegül21. Yüzyılda su kaynaklarının önemi artarak devam etmektedir. Küresel çapta şiddetini artıran ve Türkiye'nin de bulunduğu coğrafyayı etkisi altına alan küresel ısınmaya bağlı olarak su kaynaklarının niteliğinin bozulması ve niceliğinin azalmasıyla su, enerji, gıda gibi yaşamsal öneme haiz sektörlerde sorunlar yaşanmaya başlamıştır. Yaşanan bu gelişmelerle birlikte su kaynaklarının bütüncül olarak yönetimi yaklaşımı bu sorunlarla mücadele etmek için ortaya çıkmıştır. Ülkemizde tahıl ve şeker pancarı üretiminin en yoğun yapıldığı havzalar arasında Konya Kapalı Havzası ve bu havzanın içerisinde yer alan Konya-Çumra-Karapınar Alt Havzası gelmektedir. Konya-Çumra-Karapınar Alt Havzası'nın coğrafi özelliklerinden dolayı kapalı bir havza olması ve yüzey sularının sınırlı olması nedeniyle başta tarım, endüstri ve hayvancılık alanlarında su ihtiyacını karşılamak için yeraltı su kaynakları yoğun olarak kullanılmaktadır. Bu yüksek lisans tezinde Konya-Çumra-Karapınar Alt Havzası fiziksel, sosyal ve ekonomik yönleriyle tasvir edilmekte; bu alt havzada uygulanması hedeflenen Bütüncül Su Kaynakları yaklaşımı analiz edilmektedir. Tezin hazırlanmasında başvurulan inceleme yöntemleri: birebir görüşme yoluyla yapılan mülakatlar, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ve Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nden temin edilen ham veriler ve bu verilerin işlenmesi, alt havzaya yönelik hazırlanmış raporlar ve istatistik verilerin incelenmesini içermektedir. İkinci grupta kullanılan kaynaklar ise, literatür taraması neticesinde elde edilen makale, kitap eserleri ve Internet kapsamındaki bilgi kaynaklarıdır. Bu yüksek lisans tezi Türkiye'de Bütüncül Su Kaynakları Yönetimi yaklaşımının gerçekte ne kadar uygulanıp, uygulanmadığı sorusuna Konya-Çumra-Karapınar Alt Havzası özelinde yanıt aramaktadır.Master Thesis Üçüncü Kişinin Fiilini Üstlenmede Üstlenenin Hukuki Konumu(MEF Üniversitesi, 2022) Koç, Ömer Cemre; Kapanci, Kadi̇r BerkÜçüncü kişinin fiilini üstlenme (TBK m. 128) yapısını konu edinen tezimiz temelde, üstlenenin borçları ve ödeme talebi karşısındaki savunmalarını konu edinmektedir. Öncelikle, kurumun, genel yapısı tanıtılarak, tarihsel gelişimine ilişkin açıklamalar getirilmektedir. Akabinde ise üçüncü kişinin fiilini üstlenmenin hukuki niteliği öğreti ve yargı kararlarında yer alan tartışmalar dikkate alınarak ortaya konulmaya çalışılacaktır. Bu noktada, özellikle, garanti sözleşmeleri ile olan ilişkisi üzerinde de özel olarak durulmaktadır. Genel yapısı ve hukuki niteliği ortaya konulduktan sonra üçüncü kişinin fiilini üstlenme sözleşmesinin özellikleri ve geçerlilik şartları detaylı olarak izah edilecektir. Burada ise kurumun, TBK m. 603 ile olan ilişkisi de ayrıca açıklanmaya muhtaçtır. TBK m. 603 yapının şekil ve geçerlilik şartları noktasında büyük önem arz etmektedir. Genel kabul ise TBK m. 603 düzenlemesinin yollamasıyla TBK m. 583 ve 584'te yer alan kefaletin şekline ve ehliyete ilişkin düzenlemelerin, üçüncü kişinin fiilini üstlenme sözleşmesi bakımından da uygulanması yönündedir. İlgili düzenleme iki kurumu birbirine yaklaştırdığı için her iki kurumun ayrımının tespit edilmesi de uygulama bakımından oldukça önemlidir. Bu noktada ise kefaletin feri, üstlenme sözleşmesinin ise bağımsızlık özelliği bize yardımcı olacak olup; iki kurumun ayrımı bakımından teminatın işbu özelliğinin tespit edilmesi gerekecektir. Bunun yanı sıra, üçüncü kişinin fiilini üstlenme ile benzerlik arz eden diğer yapılar ile olan ilişkisi de incelenerek farklı yönleri ortaya konulacaktır. Böylece, düzenlemenin uygulama alanı ve kendisine özgü, diğer kurumlardan ayrılan yönleri de daha rahat tespit edilebilecektir. Yine, garanti sözleşmesi ile birlikte üçüncü kişinin fiilini üstlenmesi sözleşmesi ile adı sıklıkla anılan banka teminat mektupları ile olan ilişkisi de değerlendirmeye alınacaktır. Üçüncü kişinin fiilini üstlenme yapısını ete kemiğe büründürdükten sonra ise üstlenenin borcu üzerinde durulacaktır. Özellikle, üstlenenin borcunun doğumunun ve muaccel hale geldiği anın tespiti ile üstlenenin borcunun kapsamı belirlenmelidir. Üstlenen, üçüncü kişiye ait bir riski üzerine almaktadır. Diğer bir ifade ile risk neticesinde ortaya çıkacak olan zarar miktarından sorumlu olmaktadır. Bu bakımdan, risk, meydana geldiği takdirde üstlenenin, alacaklının hangi zararlarından, ne oranda sorumlu olacağının tespit edilmesi gerekecektir. Üstlenen, kendisinden talepte bulunulduğu takdirde, kayıtsız şartsız bir ödeme borcu altına girmemektedir. O da her borçlu gibi gerek genel hükümler çerçevesinde sözleşmenin geçersizliğine, gerek üstlenme sözleşmesi kapsamında sahip olduğu defi ve itirazları gerekse de risk meydana gelmediği takdirde riskin meydana gelmediğini öne sürerek ödemeden kaçınabilecektir. Bunun sonucu olarak, alacaklı tarafından ödeme talebinde bulunulduğu takdirde üstlenenin, ödemeden kaçınabileceği haller de arz edilecektir. Üstlenenin, ödemeden kaçınmasını gerektiren bir halin var olmaması halinde ödeme yapması gerekecektir. Bu noktada, üstlenenin, lehine teminat sağladığı (riskini üzerine aldığı) kişiye hangi hal ve şartlarda başvurabileceğine de tezin son bölümünde değinilmiştir. Son olarak ifade edilecektir ki, Avrupa Sözleşmeler hukukunun (Principles of European Contract Law) yeknesaklaşması konusunda ortaya konulan teminat hukuku özelindeki prensipler de ilgili yerlerde dipnot olarak çalışmamıza eklenmiştir.