Tez Koleksiyonu
Permanent URI for this collectionhttps://hdl.handle.net/20.500.11779/1785
Browse
Browsing Tez Koleksiyonu by Language "tr"
Now showing 1 - 20 of 70
- Results Per Page
- Sort Options
Master Thesis 4857 Sayılı İş Kanunu Bağlamında Normali Aşan Çalışmalar(MEF Üniversitesi, 2023) Öztürk, Kevser; Akyi̇ği̇t, ErcanNormali aşan çalışma kavramının öğretide hem fazla sürelerle çalışmayı hem de fazla çalışmayı içeren bir üst kavram olarak kullanıldığı görülmektedir. Normali aşan çalışmalar yani fazla çalışma ve fazla sürelerle çalışma günümüzde sıkça karşılaştığımız ve çoğunlukla da birbiriyle karıştırılmakta olan kavramlardır. Fazla çalışma 4857 Sayılı İş Kanunun da yazılı koşullar çerçevesinde, haftalık 45 saati aşan çalışmalar olarak kabul edilirken, çalışma süresinin sözleşmelerle haftalık 45 saatin altında belirlendiği durumlarda sözleşmeyle saptanan sürenin üstünde ama 45 saate dek yapılan çalışmada ise fazla sürelerle çalışmadan söz edilecektir. Günümüzde artan rekabetle birlikte birçok sektörde normal çalışma süresinin üzerindeki sürelerle çalışma yapılması gündeme gelmektedir. Normal çalışma süresi üzerinde yapılan bu çalışmaların ise, işçi ve işveren açısından bazı avantajları veya dezavantajları olabilmektedir. İşçi açısından normali aşan çalışmaları karşılığında yasal orandan aşağı olmamak üzere zamlı biçimde isteğine göre serbest zaman ve/veya zamlı ücret alabilmesi, avantaj olarak görülebilmektedir. Özellikle zamlı ücret şıkkının seçilmesi halinde, ekonomik boyutu dikkate alınarak işçilerin fazla çalışmayı tercih edilebileceği söylenebilecektir. İşveren açısından ise, işçilere normali aşan biçimde çalışma yaptırmak, yeni işçi alımına gitmeden üretimin arttırılmasını sağladığından, onun ekonomik avantajının olduğu söylenebilecektir. İşçi açısından fazla çalışma ve fazla sürelerle çalışma ele alındığı zaman işçiye ekonomik avantajının yanında işçiye arka planda birçok hakkı göz ardı edildiği gözlenmiştir. Özellikle bu çalışmaya katılan işçinin sosyal hakları, ruhsal veya fiziki sağlığı, dinlenme süreleri arka planda kalan önemli birkaç haklarından biridir. Bu gibi hak kayıplarının önüne geçilmesi açısından çalışma sürelerinin kanun çerçevesinde denetlenerek gerekli görüldüğü durumlarda cezai yaptırımlarla karşılaşılması işçi açısından güven duygusunu ve çalışma istediğini arttırabileceğinden söylenebilecektir. Hak kayıplarının önüne geçilmesi noktasında işverenin yasada belirtilen sürelerin üzerinde çalışma yaptırılmasını talep etmemesi ve yasaya uygun hareket etmesi hak kayıplarının önüne geçilmesi noktasında önem arz edecektir. Bu çalışmada 4857 sayılı İş Kanunu'nda Normali aşan çalışmalar yani fazla çalışma ve fazla sürelerle çalışma kavramları 4857 Sayılı İş Kanunu ve diğer kanunlar ve ilgili yönetmelikler ışığında tarihsel gelişimi, fazla sürelerin tespiti, fazla çalışma türleri, fazla çalışma yasakları, fazla çalışma karşılığı ücret ve serbest zaman, fazla çalışmanın ispatı gibi birçok başlık ele alınarak incelenmiştir. 4857 Sayılı İş Kanunun da çalışma süreleri açısından bazı yeniliklerde ele alınarak açıklanmaya çalışılmıştır. Bu çalışma yapılırken güncel olmasına dikkat edilerek içtihatlar ve Yargıtay kararları başta olmak üzere birçok akademik bilgiye yer verilmeye çalışılmıştır.Master Thesis Anonim Ortaklıklarda Çıplak Payın Devri(2025) Pekşen, Eslem Feyza Yaprak; Özcanlı, Fatma BerilAnonim ortaklıklar, sermayesi belirli ve paylara bölünmüş, ortaklarının yalnızca taahhüt ettikleri sermaye miktarıyla sorumlu olduğu, devri serbestisi ve sınırlı sorumluluk ve geniş yatırımcı tabanı gibi özelliklere sahip ortaklıklardır. Anonim ortaklık payları nama veya hamiline yazılı şeklinde çıkarılabilecek ve kural olarak pay senetlerine bağlanacaktır. Çıplak paylar, henüz senede bağlanmamış ya da ilmühaber düzenlenmemiş payları ifade etmektedir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nda, senede bağlanmış payların devri için öngörülen şekil şartlarının aksine, çıplak payların devrine ilişkin herhangi bir şekil şartı düzenlenmemiştir. Bu durum, kanun koyucunun payların senede bağlanmasını temel bir ilke olarak benimsediğini düşündürmektedir. Ancak, çıplak payların devri ve diğer hukuki işlemlere konu olması, ticari hayatın gerekleri doğrultusunda bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda, uygulamada, çıplak pay devri ile ilgili irade sakatlıkları, devrin hüküm ve sonuçları ile devrin bağlam hükümlerine dayanılarak kısıtlanmasına dair çeşitli sorunlar sıkça gündeme gelmektedir.Master Thesis Anonim Şirketlerde Taşınmazların Sermaye Olarak Konulması(2025) Pelit, Başak; Özcanlı, Fatma BerilAnonim şirketler TTK m.331 hükmünde de ifade edildiği üzere kanunen yasaklanmamış her türlü ekonomik amaç ve konu için kurulabilmektedirler. Kuruluş amacı ekonomik bir fayda ve menfaat elde etmek olduğundan ortaklığa katılmak isteyen pay sahiplerinin şirkete sermaye olarak ayni sermaye unsurlarını taahhüt etmeleri de mümkün kılınmış tır. Bu noktada ayni sermaye niteliğinde olan taşınmaz da pay sahibi olmak isteyen kişiler tarafından sermaye olarak taahhüt edilebilecektir. Anonim şirketlere taşınmaz mülkiyetinin ayni sermaye olarak taahhüt edilmesi, resmi şekil şartının aranmıyor oluşu, ayni sermaye olarak kabul edilebilmesi için tapu siciline şerh verilmesi koşulu ve taşınmaz mülkiyetinin üzerinde herhangi bir takyidat barındırmaması gibi aşağıda detaylıca izah edileceği üzere birtakım özel düzenlemelere tabi tutulmuştur. Tez çalışmamızda bir ayni sermaye unsuru olan taşınmaz mülkiyetinin anonim ortaklığa taahhüt edilme sürecini, taahhüt aşamasında taşınmaz mülkiyetinin devrine dair genel kurallardan istisnai olarak ayrılınan noktaların neler olduğunu; yapılan bu taahhüdün hüküm ve sonuç larını, sermaye olarak taahhüt edilen ayni sermaye unsurunun ifa edilmesi amacı ile bir tasarruf işlemi mahiyetindeki mülkiyetinin anonim şirkete geçirilmesi için yapılması gereken iş ve işlemlerin neler olduğunu, hangi adımların takip edilmesi gerektiğini ele almış bulunmaktayız.Master Thesis Arsa Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesinde Kaçak Eklemeler Sorunu(MEF Üniversitesi, 2021) Temel, İlhan; Kurt, Ekrem634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun yürürlüğe girmesiyle birlikte ülkemize özgü bir şekilde ortaya çıkmış olan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri; bilhassa 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile birlikte uygulaması artmış, Türk Borçlar Kanununda açıkça düzenlenmemiş, isimsiz bir sözleşme olarak, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun eser sözleşmesi ve taşınmaz satım sözleşmesine ilişkin hükümleri kapsamında karma bir sözleşme olarak değerlendirilen, uygulamada ihtilaflara sıkça konu olan bir sözleşmedir. Uygulamada, sözleşme özgürlüğü çerçevesinde tarafların özgür iradeleri ile oluşturdukları bu sözleşmeye bağlı olarak; kamu düzeni ve emredici kurallara aykırılık, imar planı değişiklikleri, objektif veya sübjektif imkânsızlık ve her sözleşmede olduğu gibi sözleşmenin ihlali durumları, bu çerçevede konumuz açısından imar mevzuatına, ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı inşaat ve benzeri nedenlerle çeşitli hukuki sorunlar çıkabilmektedir. Tezimizin konusu, temel olarak; arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri kapsamında yapılan inşaat uygulamalarında, uygulamanın imar mevzuatına aykırılık taşıdığı, yaygın nitelendirmeyle kaçak inşaatın (yapının) söz konusu olduğu durumlarda ortaya çıkan sorunların ve bu sorunlara ilişkin yasal durumların tespiti ile bunlara ilişkin değerlendirmelerin mevzuat, öğreti ve yargısal kararlar çerçevesinde ortaya konulmasıdır. Ayrıca, kaçak yapının hukuki niteliği ve imar affı yasaları kapsamında kaçak inşaatın genel bir değerlendirmesi yapılmıştır. Bu çerçevede çalışmamızda öncelikle tezimizin temeli olan arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi incelenmiştir ki, bu kısım sonraki açıklamalarımız ve değerlendirmelerimizin ana unsurunu oluşturmaktadır. Sözleşme ile tarafların haiz olacakları hak ve yükümlülüklerin açıklanması amaçlanmıştır. Bu çalışmanın ilk bölümünde arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin özellikleri ve hükümleri ele alınmış, ikinci bölümde kaçak eklemeler sorunu incelenmiş, son bölümde ise imar hukukunun konuyla ilgili düzenlemelerin üzerinde durulmuştur.Master Thesis Avrupa Birliği Güvenlik Politikaları'nda Terörizm ile Mücadelenin Yeri(MEF Üniversitesi, 2020) Bay, Doğancan; Ki̇baroğlu, MustafaBu çalışmanın amacı, terörizmin AB'nin güvenlik ve savunma politikalarında getirmiş olduğu gelişim ve değişimleri, AB'nin birçok yeni güvenlik ve savunma mekanizmaları oluşturmasındaki etkilerini ve AB'nin güvenliğinde Soğuk Savaş döneminden günümüze kadar terörizm olan mücadelesini tarihsel süreç içerisinde ele alarak göstermektir. Bununla birlikte Soğuk Savaş döneminde Avrupa'nın terörizme karşı ortak bir iş birliğinde bulunmamasından dolayı görmüş olduğu önemli zararları, Soğuk Savaş sonrasında hızla yayılan küreselleşmeyle birlikte terörizmin küreselleşmeye başlaması, 11 Eylül 2001 tarihinden itibaren küresel bir sorun haline gelen terörizme karşı Avrupa Birliği'nin terörizm tehdidine karşı yaptığı stratejileri, politikaları ve oluşturduğu kurumları incelemektir. Avrupa'da terörizm, Soğuk Savaş döneminde özellikle 1960'lı yılların sonlarından itibaren terörizm tehdidi Avrupa'da yükselişe geçmiş ve Avrupa'nın önemli sorunlardan biri haline gelmiştir. Özellikle 1970'lerde yaşanan terör saldırıları (uçak kaçırma, bombalı saldırılar, suikastlar) Avrupa'yı terörizme karşı güvensiz ve riskli bir duruma getirmiştir. Soğuk Savaş döneminde yaşanan terör saldırılarına karşı Avrupa, terörizmden çok zarar görmüş olup güvenlik açısından zayıf kaldığı için Avrupa'da birçok insan terör saldırılarından hayatını kaybetmiş ve vatandaşların can güvenliği yeteri kadar korunamamıştır. Bu duruma çözüm bulmak için Avrupa Devletleri, Soğuk Savaş'la birlikte ortaya çıkan kutuplaşmadan dolayı (iki kutuplu sistem) ortak bir noktada buluşamamıştır. Bu yüzden Avrupa, Soğuk Savaş döneminde terörizme karşı ortak bir güvenlik ve savunma politikaları geliştiremediği için birçok terör saldırılarına maruz kalmıştır. Soğuk Savaş döneminin bitiminden sonra Avrupa Devletleri, Maastricht Antlaşması'yla birlikte AB, terörizme karşı güvenlik mekanizmalarını etkili bir şekilde geliştirmeye başlamış olup günümüze kadar hala terörizme karşı güvenlik mekanizmalarını geliştirmeye devam etmektedir. Özellikle 2004 yılında Madrid kentinde ve 2005 yılında Londra'da gerçekleşen bombalı saldırılardan sonra AB, Terörle Mücadele'de kendi güvenlik ve savunma stratejilerinin geliştirilmesinde hız kazanmıştır. Bu dönemden itibaren terörizme karşı ortaya çıkan yeni politikalar ve stratejilerle AB, terörizm tehdidine karşı özellikle 2005 AB Terörle Mücadele Stratejisi'nden itibaren büyük ilerleme kat etmiştir. Kısacası bu çalışmada terörizmin Soğuk Savaş döneminden günümüze kadar Avrupa'nın güvenlik ve savunma politikalarında getirdiği etkiler ve AB'nin terörizmle mücadelesindeki kat ettiği gelişmeler tarihsel süreç doğrultusunda analiz edilecektir.Master Thesis Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihatları Işığında Dolaylı Mağdur Kavramı(2025) Taçyıldız, Arzu; Batum, Bedii Süheylİnsan hakları mahkemelerinin temel amacı insan haklarını ve insan onurunu korumak ve ihlallere dair yaptırımlar ile güvence altına almaktır. Bu mahkemelerden biri de ülkemizin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Ek Protokolleri'den kaynaklanan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'dir. AİHM'e bireysel başvuru yolu ile taraf devletin sebep olduğu ihlal iddiaları nedeni ile başvuru yapılmaktadır. Bireysel başvuru için öngörülen kabul edilebilirlik kriterleri bulunmaktadır. Bu kriterler Mahkemece öncelikli olarak incelenmektedir. Ancak özellikle başvurucunun mağdur sıfatına sahip olup olmadığını esastan önce değerlendirebildiği gibi esasla birlikte değerlendirebilmektedir. AİHM mağdur kavramını, taraf devletin iç hukukundan bağımsız, gelişime ve değişime açık olarak somut olay üzerinden değerlendirmektedir. Mağdur, doğrudan ihlalden etkilenen kişi olabileceği gibi dolaylı ya da potansiyel mağdur da olması söz konusu olmaktadır. Mahkeme, başvuru koşullarında değerlendirme yaparak kişi bakımından kabul edilebilir olup olmadığına karar vermektedir. Bu noktada dolaylı mağdur kavramı ve kimlerin bu sıfat ile başvuru yapabileceği insan haklarının ve insan onurunun korunması için önem kazanmaktadır. Mahkeme, başvuruları koşulları özelinde değerlendirerek dolaylı mağdur kavramı hakkında karar vermekte ve bu kararlar ile bir içtihat oluşturmaktadır. Biz de bu çalışmamız da bu kararlar ışığında dolaylı mağdur kavramını inceleyeceğiz. Bu çalışmada ise, ilk olarak insan hakları kavramı ve korunması hakkında bilgi verilecektir. İkinci olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvuru kriterlerinden, mağdur ve özellikle dolaylı mağdur kavramından bahsedilecektir. Üçüncü olarak, AİHM'nin vermiş olduğu kararlar ışığında dolaylı mağdur kavramı incelenecektir. Sonuç kısmında ise, konunun özeti ve değerlendirmemiz yer alacaktır. Anahtar Kelimeler: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Bireysel Başvuru, Kabul edilebilirlik, Mağdur, Dolaylı Mağdur Bilim Dalı Sayısal Kodu: 50201Master Thesis Ayrımcılık Yasağı Kapsamında Engellilik ve Engelli Hakları(MEF Üniversitesi, 2023) Akar, Onur; Erözden, Mehmet OzanEngellilik, toplumlar tarihinin başlangıcından itibaren varlığını sürdüren birolgudur. Tarih boyunca çağın egemen olan bakış açısına göre çeşitli değerlendirilmeler yapılmıştır. Nihayetinde engellilerin, temel insan haklarına dahi erişebilmesinin önündeki temel bariyer ayrımcılık olgusu olmuştur. Toplumlar tarihinde yaşanan büyük ıstırapların temel kaynağına bakıldığında, bir yerlerde ayrımcılık olgusuyla rastlaşmak mümkündür. Temel insan hakları metinlerinin pek çoğunda farklı düzlemlerde ayrımcılık yasaklanmıştır. Bu bağlamdaki metinler, engellilik temelindeki ayrımcılıktan doğan hak ihlallerini frenleme açısından oldukça önemlidir. Esasen insan hakları metinlerinin temel amacı genel olarak insanların haklarını korumaktır. Bu bağlamda engelliler özelinde bağımsız düzenlemelere gereksinim duyulmayacağı düşünülebilir. Lakin uygulamada çeşitli güvencelerin alınması bir gereklilik olarak gözükmektedir.Master Thesis Basın Demeçleri Bağlamında Türk ve Amerikan İlişkilerinin Terörle Mücadele Boyutu(MEF Üniversitesi, 2023) Vardar, Eli̇f; Çağlar, BarışBu tez çalışmasında Suriye'ye sıçrayan Arap baharının oluşturmuş olduğu kaotik ortamda kendine yer edinen PKK/PYD ve İŞİD terör örgütlerine karşı müttefik olan Türkiye ve Amerika'nın terörle mücadelede ne denli işbirliği yapabildiği araştırma sorusundan yola çıkılarak, devletlerin terörizme karşı işbirliği zorlukları irdelenmiştir. İzlenilen metot söylem analizi ve süreç analizi birlikteliğidir. 2011-2018 yılları arasında devlet başkanlarından savunma bakanlığına, dışişleri bakanlarından hükümet sözcülerine kadar farklı kurumların yönetimlerinde bulunan kişilerin söylemleri analiz edilerek ve sahadaki eylemleriyle karşılaştırılarak süreç analizi yapılmıştır. Araştırma sırasında yıllara göre çeşitli haber kaynakları taranmış ve sahada terör örgütlerine karşı gerçekleştirilen operasyonlar literatür taraması ile detaylı olarak incelenmiştir. Devlet kurumlarında bulunan kişilerin söylemleri kamuoyuna açık kaynaklardan elde edilmiş ve çeşitli kaynaklardan araştırılıp teyit edilerek sunulmuştur. Tez içerisinde bulunan görüş ve önerilerin tamamı, yaptığım araştırmalar sonucu şekillendirdiğim kişisel fikirlerimdir ve herhangi bir kişi veya kurumun görüşünü yansıtmamaktadır.Master Thesis Belediyelerin Afet Yönetimi Kapsamındaki Görevleri ve Mali Sorumluluğu: Deprem Tehlikesi Özelinde Değerlendirme(2025) Fındıklı, İslam Buğra; Sevinç, Zeliha HacımuratlarAfete dönüşen depremler, yüzyılı aşkın bir süredir ülkemizde can ve mal kayıplarına yol açmakta, bir doğal tehlike olan depremin afete dönüşmesine bir türlü mani olunamamaktadır. Her ne kadar, 'yara sarma' anlayışıyla afet sonrası müdahale ve iyileştirmeyi benimseyen anlayış 1999 tarihli Marmara depremlerinden sonra 'yara almama' anlayışına dönüşmüş ise de yara almama anlayışının, AFAD'ın kurulması ve mevzuatta yapılan değişikliklere rağmen, benimsenemediği ve uygulamaya koyulamadığı 6 Şubat 2023 tarihli Kahramanmaraş depremlerinin afete dönüşmesiyle acı bir şekilde ortaya çıkmıştır. Afet yönetiminde bu 'yara almama' yönünde değişen anlayışın önemli aktörlerinden biri olarak ise mahalli idareler kabul edilmektedir. Mahalli idareler Anayasa'nın 127/1. maddesinde yöre halkının mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere oluşturulmuş kamu tüzelkişileri olup bölge coğrafyası ve halkına en yakın kurumlar olarak afet yönetimi kapsamında önemli görevleri yerine getirebilirler. Mahalli idarelerden belediyeler ise en geniş coğrafyaya ve insan topluluğuna hitap eden, diğer mahalli idarelerde bulunmayan hukuki olanaklara sahip olan mahalli idaredir. Bu nedenle çalışmamız, bir doğal tehlike olan depremin afete dönüşmesinin engellenmesinde belediyelerin görev ve yetkilerine ve mali sorumluluğuna yer vermektedir.Belediyelerin afet yönetimi kapsamındaki görev ve yetkilerini yerine getirmemesi, kötü yerine getirmesi ve geç yerine getirmesi ise idarenin sorumluluğu müessesesi bağlamında değerlendirilmesi gereken bir meseledir.Master Thesis Beliren Yetişkin Kadınlarda Kaygılı Bağlanma ile Psikolojik Flört Şiddetine Maruz Kalma Arasındaki İlişkide Öz Güven ve Öz Şefkatin Seri Aracı Rollerinin İncelenmesi(2025) Borazan, Merve; Demirtaş, Ezgi TopluBeliren yetişkinlik 18-30 yaş arasını kapsayan; aşk, iş ve dünya görüşü olmak üzere üç temel boyutta kimlik gelişiminin ön planda olduğu ergenlik ve yetişkinlik arasındaki yaş dönemidir. Bu dönemde romantik ilişkilerde yakınlık ve ilişkiyi geleceğe taşıma düşüncesi ön plana çıkmaktadır. Romantik ilişkiler bireyin sevgi, ait olma ve güven ihtiyaçlarını karşılarken bir yanıyla da şiddet içerebilmekte ve zarar verici olabilmektedir. Flört şiddetinin bir türü olan psikolojik flört şiddeti partneri itibarsızlaştırmayı veya incitmeyi amaçlayan söz ve davranışlarla partnere karşı üstünlük kurmayı, kontrol etmeyi ve baskı altına almayı içermektedir. Yaşamın ilk yıllarında bireyin bakım vereni ile kurduğu bağlanma stili yetişkinlik döneminde partner bağlanmasını da etkilemektedir. Kaygılı bağlanan bireyler güvensiz partnerler seçebilir ve şiddete maruz kaldıkları bir ilişkiyi sürdürebilirler. Öz güven ve öz şefkat kadınların psikolojik flört şiddetine maruz kalmasını arttırabilen ya da azaltabilen faktörler olarak literatürde karşımıza çıkmaktadır. Bundan dolayı bu araştırmanın amacı, beliren yetişkin kadınlarda kaygılı bağlanma ile psikolojik flört şiddetine maruz kalma arasındaki ilişkide öz güven ve öz şefkatin seri aracı rolünü incelemektir. Araştırmanın örneklemi yaşları 18-30 arasında değişen halen devam eden bir ilişkisi olan ya da daha önce bir romantik ilişkisi olmuş heteroseksüel 306 kadından oluşmaktadır (Ort yaş = 24.00; SS yaş = 3,48; min yaş = 18, mak yaş = 30) Araştırmada Demografik Bilgi Formu, Yakın İlişkilerde Yaşantılar Ölçeği Kısa Formu, Çok Boyutlu Duygusal İstismar Ölçeği, Öz-Duyarlık Ölçeği ve Kadın Özgüven Ölçeği kullanılmıştır. Araştırmanın ana hipotezlerini test etmek için Hayes PROCESS analiz programı kullanılarak Seri Çoklu Aracılık Değişken Analizi (Model 6) uygulanmıştır. Araştırmanın bulguları beliren yetişkinlik dönemindeki kadınların, kaygılı bağlanma stiline sahip olsalar bile yüksek öz güven ve öz şefkat düzeyleri aracılığı ile psikolojik flört şiddetine maruz kalma olasılıklarının azalabileceğini ortaya koymuştur. Bu bulgular akademik literatür kapsamında tartışılmış ve araştırmacılar ve ruh sağlığı çalışanları için araştırmaya ve uygulamaya yönelik öneriler sunulmuştur.Master Thesis Beliren Yetişkinlerde Sürekli Kaygının Yordayıcıları: Anneden Algılanan Psikolojik Kontrol ve Psikolojik Sağlamlık(2025) Kaplan, Feyza; Acar, MelikeAile ilişkileri, bireylerin psikolojik ve duygusal gelişiminde kritik bir rol oynar. Özellikle, anneden algılanan psikolojik kontrol, bireyde kaygı düzeyinin artışına yol açabilecek bir risk faktörü olarak öne çıkmaktadır. Psikolojik sağlamlık ise bireylerin olumsuz deneyimlerle başa çıkma kapasitelerini artırarak kaygı düzeylerini azaltabilecek bir koruyucu özellik taşıyabilir. Bundan dolayı bu araştırmanın amacı, beliren yetişkinlerde anneden algılanan psikolojik kontrol ile psikolojik sağlamlık düzeylerinin, sürekli kaygı düzeyini yordayıcı etkilerini incelemektir. Araştırmanın örneklemini yaşları 18 ile 25 arasında değişen 227 beliren yetişkin oluşturmaktadır. Araştırmada Kişisel Bilgiler Formu, Psikolojik Kontrol Ölçeği Anne Formu, Sürekli Kaygı Envanteri ve Kısa Psikolojik Sağlamlık Ölçeği kullanılmıştır. Araştırmanın hipotezlerini test etmek için IBM SPSS 27.0 programı ile parametrik testler kullanılmıştır. Araştırmanın bulguları, beliren yetişkinlerde anneden algılanan psikolojik kontrolün sürekli kaygı düzeyini pozitif yönde yordadığını, psikolojik sağlamlığın ise kaygı düzeyini negatif yönde yordadığını göstermektedir. Bulgular literatür doğrultusunda tartışılmış ve araştırmacılar ile ruh sağlığı uzmanlarına öneriler sunulmuştur.Master Thesis Blokzincir Üzerinden Kurulan Akıllı Sözleşmelere Uygulanacak Hukuk(MEF Üniversitesi, 2023) Çetin, Ece; Uyanık, AyferBlokzincir teknolojisi ve blokzincir üzerinden kurulan akıllı sözleşmeler, aracıları ortadan kaldırarak şeffaf, güvenilir, hızlı ve daha düşük masraflı şekilde işlem yapılmasını sağladığından milletlerarası ticaretin farklı birçok sektöründe sıkça kullanılmaya başlanmıştır. Milletlerarası ticaret açısından daha çok kimlik tespitini kolaylaştıran özel izinli blokzincir platformları tercih edilse de kullanıcıların anonim işlem yapabildikleri ve kimlik tespitlerinin neredeyse mümkün olmayabileceği açık izinsiz blokzincirlerde de milletlerarası nitelikli ticari veya ticari olmayan sözleşme kurulması mümkündür. Dolayısıyla, olası bir uyuşmazlıkta blokzincir üzerinden kurulan milletlerarası nitelikli akıllı sözleşmelere uygulanacak hukukun tespiti, özellikle açık izinsiz blokzincir platformları üzerinden kurulan akıllı sözleşmeler bakımından oldukça önem arz etmektedir. Bu tezde, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun'da düzenlenen bağlama noktalarının açık izinsiz blokzincir platformlarında kurulan akıllı sözleşmelere uygulanıp uygulanamayacağı sorusuna cevap aranmıştır. Konu ele alınırken özellikle milletlerarası ticari sözleşmeler bakımından değerlendirme yapılmış; kanunda özel olarak düzenlenen sözleşmelere ilişkin bağlama noktaları ise farklılaştıkları noktalarda ele alınmıştır. Bunu yaparken, karşılaştırmalı hukuktan da faydalanarak çözüm ve önermelerde bulunulmuştur. Anahtar kelimeler: Blokzincir, akıllı sözleşmeler, milletlerarası özel hukuk, kanunlar ihtilafı kuralları, bağlama noktası, uygulanacak hukukMaster Thesis Ceza Muhakemesi Hukukunda Adli Arama(2025) Büyükay Genç, Beyzanur; Çınar, Ali RızaAdli arama, delillerin hukuka uygun bir biçimde elde edilerek muhakeme işleminde kullanılmasına imkân vermesi ve devamında bu deliller esas alınarak yargılama sonucu sanıkların cezalandırılmasını mümkün kılması bakımından nitelik arz etmektedir. Arama işlemi ile hüküm verilmeden önce temel hak ve özgürlükler, yakalama veya delil elde etme amacıyla ya da her iki amaca bağlı olarak sınırlanmaktadır. Aramanın, yakalama ve delil elde etme amacıyla uygulanması ile ceza muhakemesinde maddi gerçeğe ulaşılmasına araç olarak hizmet ettiği ve tek başına bir amaç olmadığı belirtilmelidir. Bu sebeple aramanın aynı zamanda geçici olması ve arama işlemi ile elde edilmek istenen amaca ulaşıldığında aramanın sona ermesi, ancak gecikmede tehlike bulunması durumunda yani bir zorunluluk halinin ortaya çıkması ile aramanın bir koruma tedbiri olarak uygulanmasının söz konusu olması, aramanın aynı zamanda temel hak ve özgürlükleri sınırlıyor olması sebebiyle önem arz etmektedir. Aramanın hukuka uygun olabilmesi için aramanın bir koruma tedbiri olarak saydığımız özelliklere sahip olması gerekmekle beraber burada belki de en temel husus, arama kararının hukuka uygun olarak verilmesidir. Nitekim arama işlemi ancak hukuka uygun bir arama kararının verilmesi ile yapılabilecektir. Ceza muhakemesi hukukunda arama kararının verilmesi kural olarak hakim kararıyla mümkündür. Temel hak ve özgürlüklere müdahalenin istisnai haller dışında ancak hâkim kararıyla sınırlanması hukuk devleti ilkesinin gereğidir. Bu bağlamda ancak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde de konut, işyeri, kamuya açık olmayan kapalı alanlar hariç olmak üzere kolluk amirinin yazılı emri ile arama yapılması mümkün kılınmıştır. Hâkim kararı dışında arama emri ile adli arama yapılması istisnai bir kurumdur ve bu sebeple bu yetkinin kullanılması ancak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde söz konusu olacağından, gecikmesinde sakınca bulunan hal kavramının gerekçelendirilmesi bilgi, belge ve açıklamalarla desteklenmesi gerekmektedir. İster arama kararına dayanılarak yapılan bir arama söz konusu olsun ister arama emrine istinaden arama işlemi gerçekleştirilmiş olsun, her halükârda delil elde edileceğine ya da belirli bir kişinin yakalanabileceğine dair basit tahminlerin ötesinde, somut olgulara dayalı bir makul şüphenin varlığı arama kararı veya arama emri verilebilmesi için şart koşulmuştur. Hukuka uygun bir arama kararı veya emrinin verilmesi ile artık arama kararının icrası söz konusu olacaktır. Arama kararının icrası, aramanın yapılacağı yer, kişi ve zamanlar açısından ayrı özellik göstermekle kanun ve yönetmelik hükümleriyle çizilen sınırlara uygun olarak aramanın icra edilmesi gerekmektedir Aksi bir durumda haksız arama suçundan, delillerin hukuka aykırılığından, hukuka aykırı aramadan doğan tazminat hakkından bahsedilecektir. Çalışmamızda bu başlıklar, daha ayrıntılı bir şekilde mevcut yargı kararları mevzuat hükümleri ve öğreti görüşleri ile incelenmiştir.Master Thesis Children's Concept of Rules and Their Judgments on Crime and Punishment(MEF Üniversitesi, 2024) Tangu, Sevilay; Acar, MelikeTuriel (1983) has documented in his studies that children judge rules differently based on different social domains. The aim of this research is to investigate how children evaluate rule violations and domain undifferentiated punishments encountered in schools and how they judge the punishments given by teachers for these situations. Additionally, students are asked to provide alternative ways for the behaviors mentioned in the stories, offering suggestions to teachers. As data collection tools, participants were initially asked four questions about their perceptions of class rules, and they were required to justify their answers. Subsequently, participants were engaged in semi-structured clinical interviews by reading six different hypothetical stories created from three social domains. The participant group of the research consists of 60 primary school students aged 6-9. The findings of the study indicate that young children (6-7 years old) perceive rules as more unchangeable compared to older children (8-9 years old). Consistent with previous studies, moral transgressions were found to be less acceptable compared to social-conventional and prudential domains.Master Thesis Cmr Hükümleri Uyarınca Taşıyıcının Yardımcı Kişilerden Doğan Sorumluluğu ve Taşıyıcılar Arası Rücu İlişkileri(MEF Üniversitesi, 2021) İren, Oğuzcan; Özcanli, Fatma Beri̇lAvrupa Ekonomik Komisyonu (ECE) tarafından 19 Mayıs 1956 tarihinde imzaya açılan ve 2 Temmuz 1961 tarihinde yürürlüğe giren Eşyaların Karayolundan Uluslararası Nakliyatı İçin Mukavele Sözleşmesi'ne ("CMR") Türkiye 4 Ocak 1995 tarihinde taraf olmuştur. CMR'nin 1. maddesi uyarınca yükleme veya boşaltma yerlerinden birinin âkit ülke olması halinde CMR'nin öncelikli olarak uygulanması taraf devletler bakımından zorunluluk teşkil etmekte olup yükleme veya boşaltma yeri Türkiye olan bütün karayolundan taşımalarda CMR hükümleri öncelikle uygulama alanı bulmaktadır. Çalışmamızda, CMR'ye tabi taşımalarda, taşıyıcının yardımcı kişilerin, özellikle de alt taşıyıcıların eylemlerinden doğan sorumluluğu ve yine CMR'ye tabi taşımalarda taşıyıcılar arası rücu ilişkileri incelenecektir. CMR'de taşıyıcının yardımcı kişinin eylemlerinden doğan sorumluluğunun ve taşıyıcılar arası rücu ilişkilerinin kapsamının tespit edilebilmesi için ilk olarak CMR'nin uygulama alanının belirlenmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda, çalışmanın ilk bölümünde CMR'nin tarihçesinden bahsedildikten sonra bir taşımanın CMR'ye tabi olmasının şartları, taşıma sözleşmesinin unsurları ve CMR kapsamında kimin taşıyıcı olarak kabul edildiği açıklanacaktır. Bunu takiben, CMR m.3 hükmünde düzenlenen taşıyıcının yardımcı kişinin eylemlerinden doğan sorumluluğunun temellerinin ortaya konabilmesi için; borçlunun yardımcı kişinin eylemlerinden doğan sorumluluğunu düzenleyen 6098 s. Türk Borçlar Kanununun (TBK) 116. maddesi ele alınacaktır. Bu doğrultuda, borçlunun yardımcı kişinin eylemlerinden doğan sorumluluğunun hukuki temelleri ortaya konacaktır. Ardından CMR m.3 hükmü detaylı olarak incelenecektir. CMR m.3 hükmü uyarınca taşıyıcı kendi çalışanlarının, temsilcilerinin ve bağımsız yardımcı kişilerinin sebep olacağı zararlardan, bizzat kendi fiili gibi sorumludur. Beri yandan, CMR m.3 hükmü uyarınca taşıyıcının sorumluluğuna gidilebilmesi için, öncelikle sorumluluğu doğuran sebebin CMR kapsamında kalması gerekir. Bu doğrultuda, CMR m.3 hükmü kapsamında taşıyıcının çalışanları, temsilcileri ve bağımsız yardımcı kişilerinin sebep olduğu zararlardan taşıyıcının sorumluluğunun hukuki temeller, şartları ve kapsamı açıklanacaktır. Bunu takiben CMR m.3 uyarınca açılacak sorumluluk davasının şartları özellikle de davalardaki dava takip yetkisi incelenecektir. 6102 s. Türk Ticaret Kanununun ("TTK") dördüncü kitabı olan "Taşıma İşleri"nin büyük ölçüde CMR'den ve 1998 tarihli Alman Taşıma Reform Kanunundan ("1998 Alman-TRG") iktisap edilmiş olması ve CMR'de boşluk bulunan hallerde tamamlayıcı hukuk kuralı olarak kanunlar ihtilafı kuralları dikkate alınarak ulusal mevzuata başvurulacak olması gerekçeleriyle, TTK'da taşıyıcının yardımcı kişilerin eylemlerinden doğan sorumluluğu mülga 6762 s. Türk Ticaret Kanunu ile karşılaştırılarak incelenecektir. Ayrıca, doktrindeki bazı görüşlere göre CMR'de dava takip yetkisi düzenlenmemiş olup dava takip yetkisinin belirlenmesi açısından kanunlar ihtilafı kurallarına ve ulusal mevzuata başvurulması gerektiğinden TTK'ya tabi kara taşımalarından doğan uyuşmazlıklarda ikame ettirilecek sorumluluk davası ve Türk Hukuku bakımından yeni bir hüküm olan ve dava takip yetkisini düzenleyen TTK m.871 f.1 kaynak HGB § 421 f.1 ile birlikte hükmü ele alınacaktır. CMR m.3 hükmündeki genel düzenleme haricinde, birden fazla taşıyıcı tarafından gerçekleştirilen taşımalara ve taşıyıcılar arası rücu ilişkilerine ilişkin CMR'de yer alan tek düzenleme, CMR'nin VI. Bölümde m.34 ila 40 hükümlerinde düzenlenen müteakip taşıma hükümleridir (Resmi Türkçe tercümeye göre: Taşımacılar Tarafından Ortaklaşa Yapılan Taşımalarla İlgili Hükümler"). Bununla beraber, doktrinde ve âkit ülkelerde, müteakip taşımanın ayrı bir bölümde yer alması ve CMR m.34 hükmünün belli başlı şartlar getirmesi sebebiyle, müteakip taşıma hükümlerinin CMR'ye tabi bütün alt taşımalarda uygulanıp uygulanamayacağı, bir başka söyleyişle, CMR m.34 hükmünde öngörülen şartlar gerçekleşmeden müteakip taşıma hükümlerinin alt taşımalara ilişkin sorumluluk davalarına ve rücu davalarına tatbik edilip edilemeyeceği tartışmalıdır. Bu soruna bir yanıt aramak için müteakip taşıma hükümleri, bu düzenlemeye ilişkin doktrindeki ve yargı kararlarındaki yaklaşım açıklanacaktır. Çalışmamızın VI. ve son bölümünde ise, CMR'ye tabi taşımalarda taşıyıcılar arası rücu ilişkileri incelenecektir. Bu amaçla ilk olarak âkit ülkelerdeki özellikle de Alman Hukukundaki uygulama ve görüşler ele alınacaktır. Ardından, CMR'ye tabi alt taşımalara ve taşıyıcılar arası uyuşmazlıklara ilişkin Türk Hukukunda çelişkili mahkeme kararları ortaya konarak doktrindeki bu konudaki yaklaşımlara yer verilecektir. Türk Hukukunda CMR'ye tabi taşımalarda birden fazla taşıyıcının dahil olduğu taşımalara ilişkin hem sorumluluk hem de rücu davalarında Türk Hukukunda yeknesak bir uygulama ve doktrinde bir uzlaşı olmaması sebebiyle, sürpriz karar yasağı kuralına uygun olarak taşıyıcılar arası rücu davalarında başvurulabilecek yollar açıklanacaktır. Son olarak, CMR'ye tabi taşıyıcılar arası rücu davalarında Türk Hukukunda yeknesak bir uygulama olmaması sebebiyle, Türk Hukukuna ve CMR'ye en uygun düştüğünü düşündüğümüz çözüm yolu önerilecektir.Master Thesis Cumhurbaşkanı Kararnameleri ve Normlar Hiyerarşisindeki Yeri(MEF Üniversitesi, 2022) Ci̇ri̇t, Ezel; Batum, Bedi̇i̇ Süheyl1982 Anayasası üzerinde 2017 yılında 6771 sayılı Kanunla yapılan değişiklikler ile yeni bir hükümet sistemine geçiş yapılmıştır. Geçilen yeni hükümet sistemi Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olarak adlandırılırken aynı zamanda yürütmenin yapısında da değişiklikler olmuş ve artık yürütme yetkisi ve görevi Cumhurbaşkanına ait olarak düzenlenmiştir. 1971 yılında Anayasa Hukukumuzun bir parçası olarak kendisine yer edinen kanun hükmünde kararnameler 2017 senesinde yapılan değişiklik ile artık yeni bir formda karşımıza çıkmaktadır. Doktrinde ve uygulamada çokça tartışılan bu yeni form çalışmamızın esas inceleme konusunu oluşturmaktadır. Bu çalışmada yürütme organının düzenleyici işlemlerinden olan Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ve Cumhurbaşkanının Olağanüstü dönemlerde çıkarabileceği olağanüstü hal (OHAL) kararnameleri üzerinde durmaya gayret edilmiştir. Cumhurbaşkanının kararname çıkarma yetkisinin hukuki temeli araştırılırken aynı zamanda normlar hiyerarşisi diğer adıyla kurallar kademelenmesindeki yeri de tahlil edilmeye çalışılmıştır. Çalışmamızın birinci Normlar hiyerarşisinin tanımlaması, iç hukukumuzdaki görünümü ile 2017 Anayasa değişikliği öncesi ne şekilde yapılandığı çalışılmıştır. Birinci bölümün son kısmında ise yürütmenin anayasal görev ve yetkileri yasama ile olan ilişkisi üzerinde incelemelerde bulunularak okuyucuya aktarılmaya çalışılmıştır. Çalışmamızın ikinci bölümünde ise 6771 sayılı kanunun ile yapılan değişikliklerin getirisi olarak Cumhurbaşkanının düzenleyici işlem yapma yetkisinin yanı sıra Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ve Cumhurbaşkanlığı yönetmelikleri incelenmiştir. Yeni sistemle beraber ortaya çıkan tartışmalardan bir diğeri olan Cumhurbaşkanı Kararnamelerinin mahfuz bir düzenleme alanına sahip olup olmadığı üzerine karşıt görüşler üzerinden bir değerlendirme yapılmıştır. Bahsi geçen değerlendirme yapılırken aynı zamanda demokratiklik ve karşılaştırmalı hukuk sistemleri üzerinden örneklemeler ile konuya açıklık getirilmeye çalışılmıştır. Bu amaçla da tezin ikinci kısmında takip edilen metoda paralel olacak şekilde yeni sistemin sonucunda normlar hiyerarşisinin ne şekilde oluşacağı üzerine bir değerlendirme yapılmıştır. Son başlıkta ise Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin olağan dönem ve olağanüstü dönem kararnameleri ayrımında yargısal denetimine ilişkin görüşlere ve Anayasa Mahkemesinin içtihatlarına yer verilerek bir incelemede bulunulmuştur.Master Thesis Data Breach and Its Consequences in Aspect of Kvkk and Gdpr(MEF Üniversitesi, 2024) Yıldız, Ayşenur; Kapancı, Kadir BerkKişisel verilerin korunması hukuku, günümüzde teknolojinin kullanımı günlük hayatın ayrılamaz bir parçası haline geldiğinden sürekli gündeme gelen, önemli bir konudur. Bu durum işlenecek kişisel mahiyetteki verilere ilişkin düzenlemelerin getirilmesini zorunlu kılmıştır. Bu ihtiyaç doğrultusunda 24.03.2016 tarihinde 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu yürürlüğe girmiştir. 25.05.2018 tarihinde ise, yine aynı ihtiyaç doğrultusunda Avrupa Birliği sınırları içerisinde uygulanmak üzere General Data Protection Regulation (Genel Veri Koruma Tüzüğü) yürürlüğe girmiştir. Bu çalışmada, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu ve Genel Veri Koruma Tüzüğü uyarınca veri sorumlusunun yükümlülüklerinden biri olan veri güvenliğini sağlama yükümlülüğü incelenecek; veri güvenliği ihlali durumunda ilgili Veri Koruma Kuruluna ve ilgili kişilere bildirim yapma yükümlülüğü üzerinde durulacaktır. Çalışma üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, kişisel verilerin korunması hukukunun temel kavramları tez çalışmasının konusuyla ilgisi bakımından sınırlı olarak incelenmiştir. İkinci bölümde, veri güvenliği kavramı ve veri sorumlusunun veri güvenliğini sağlama yükümlülüğü KVKK, GDPR ve ilgili sair mevzuat ışığında incelenmiştir. Üçüncü bölümde ise veri güvenliği ihlali kavramı incelenmiş, veri güvenliği sonucu olan bildirim yükümlülüğünün üzerinde durulmuş ve karşılaştırmalı bir değerlendirme yapılmıştır. Anahtar Kelimeler: Kişisel Verilerin Korunması Kanunu, General Data Protection Regulation (Genel Veri Koruma Tüzüğü), veri güvenliği, veri güvenliği ihlali, veri güvenliği ihlalinde Kişisel Verileri Koruma Kuruluna yapılacak bildirim, ilgili kişilere yapılacak bildirim. Bilim Dalı Sayısal Kodu: 54001Master Thesis Defining the Corporate and Type Identities of Turkey and the Eu, Analyzing the Impacts of Identity Changes on Eu Turkey Relations(MEF Üniversitesi, 2023) Tonak, Barış Ekin; Değirmencioğlu, İlhami BinaliThis thesis study explains Türkiye's European Union membership adventure which has been the subject of many academic studies, and frequently discussed in the public that has resulted in a lack of solution every time despite the progress, with constructivist theorist Alexander Wendt's identity concept, and within the context tries to answer why Türkiye cannot be a member of the European Union? In this context, Türkiye's membership process of EU has been interpreted, reason of the insolubility has been explained. In the study initially defined the identities of both parties, and then examined the transformations of the identities as 20-year periods from 1960 to the present. Then, the status of negotiations and relations among the parties has been compared in according to these identity transformations. In this way, the study seeks to determine whether is there a linear relationship between the structure of identities and the course of negotiations. To achieve this, methods such as literature review and case analysis has been used. The study aims to contribute to the existing literature in the Turkish academic field and provide a source for future studies on overcoming the obstacles to Türkiye's EU membership and proposing solutions for establishing a healthier relationship.Master Thesis Dijital Çağda Akıllı Telefon Bağımlılığı ve Akademik Başarı Arasındaki İlişki: Öz Düzenlemenin Aracı Rolü(2025) Işık, Şeyma Nur; Altan, ServetBu araştırma, üniversite öğrencilerinde akıllı telefon bağımlılığı, öz düzenleme becerileri ve akademik başarı arasındaki ilişkileri incelemeyi amaçlamaktadır. Araştırmada, öz düzenleme becerisinin, akıllı telefon bağımlılığı ile akademik başarı arasındaki ilişkide aracılık rolü değerlendirilmiştir. Çalışma ilişkisel tarama modeline dayalı olarak gerçekleştirilmiş ve örneklem, Türkiye'de öğrenim görmekte olan 340 üniversite öğrencisinden oluşmuştur. Veriler, Akıllı Telefon Bağımlılığı Ölçeği (Kısa Form), Öz Düzenleme Ölçeği ve öğrencilerin beyan ettikleri akademik not ortalamaları aracılığıyla toplanmıştır. İstatistiksel analizler, SPSS 30.0 programı ve Hayes'in PROCESS Makro Model 4 yapısı kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Bulgular, akıllı telefon bağımlılığı ile öz düzenleme arasında negatif yönde anlamlı bir ilişki olduğunu göstermiştir. Ayrıca, öz düzenleme ile akademik başarı arasında pozitif ve anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Aracılık analizine göre, akıllı telefon bağımlılığının akademik başarı üzerindeki dolaylı etkisi öz düzenleme aracılığıyla istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Sonuçlar, akıllı telefon bağımlılığının öğrencilerin öz düzenleme becerilerini zayıflatarak dolaylı olarak akademik başarılarını olumsuz etkilediğini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, öğrencilerin dijital teknoloji kullanımına yönelik farkındalıklarının artırılması ve öz düzenleme becerilerinin geliştirilmesine yönelik müdahale programlarının önem taşıdığı söylenebilir.Master Thesis Equal Representation and Political Representation of Women in Turkey(MEF Üniversitesi, 2024) Şahin, Buse; Batum, Bedii SüheylBireylerin toplum içinde eşit ve adil bir düzen sağlama istekleri, demokrasinin temelini oluşturmuştur. Tarih boyunca bu sistem içerisinde, birey olarak varlığını kabul ettirmek için mücadele eden kadınların, hak arama mücadelesi günümüzde de devam etmektedir. Kadınların, toplum tarafından kendilerine biçilen rollere, kendilerini adamaları beklenirken birey olarak varoluş mücadeleleri, eril kurallar üzerine kurulu Dünya'da Fransız Devriminden, Kurtuluş Mücadelemize farklı olaylarda kendini göstermiştir. Bu bağlamda demokrasinin temel kriteri olan kadın erkek eşitliğinin, hala sağlanamadığı ve uygar Dünya olma yolunda gidilecek yolun çok olduğunu söylemek mümkündür. Bu çalışmada temsil kavramına, demokrasi ve kadının insan hakları bağlamında yaklaşılmaktadır. Kavramsal açıklamaların ardından Dünya'da ve Türkiye'de kadınların hak mücadelesi tarihsel olarak ele alınmaktadır. Çalışmada Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne seçilen kadın milletvekillerine sorular yöneltilerek, temsil meselesine farklı bir pencereden yaklaşılmaya çalışılmıştır. Bu çerçevede bir kadın devrimi olan Cumhuriyet'in 100. yılında, demokrasinin temelindeki kadın erkek eşitliği tablosunun ve kadının insan hakları mücadelesinin analizinin yapılması amaçlanmıştır.
